Kimdi Şu Tuttuğu Altın Olan Adam?

Kimdi Şu Tuttuğu Altın Olan Adam?

2 hafta oldu yazarımız Ersin Eren kendi göç hikayesini anlatmaya başlamıştı. Bu hafta da kendisini buralara iten süreçten bahsediyor. Merakla ve heyecanla iyi okumalar…

Bazen hayatta en safiyane duygularla bir şeyler dileriz ve işte o an hiç farkında bile olmadan öyle güçlü bir dileği göndermiş oluruz ki; dileğimiz ya çok içten olduğundan ya da hayat bir şekilde o dileği çok fazla umursadığındandır bilinmez, dileğiniz öyle arınmış haliyle size sunulur ki; dilediğinize pişman olursunuz…

Doğum Sancıları

Merdivenleri çıkarken hayatının geri kalanının bambaşka bir sürece yönelmeye başladığından ve birazdan bir kırılma yaşanacağından habersiz hayallere dalmıştı.
Sabahın bu saatinde çocuklar da ne iyi ki yoktular! Herkese haber versem mi acaba? Dur oğlum ne acelen var? Daha çok erken…

Tık tık tık…

Kaderine doğru adım adım yaklaşmakta olduğun sırada zihninde neler vardır? Yıllar sonra bugünü hatırladığında merdivenleri çıkarken aklından geçenleri de hatırlayacak mıydı?

Bazen hayatta en safiyane duygularla bir şeyler dileriz ve işte o an hiç farkında bile olmadan öyle güçlü bir dileği göndermiş oluruz ki; dileğimiz ya çok içten olduğundan ya da hayat bir şekilde o dileği çok fazla umursadığındandır bilinmez, dileğiniz öyle arınmış haliyle size sunulur ki; dilediğinize pişman olursunuz…

Hani o tuttuğu altın olan mitolojik karakter kimdi?
Kimdi?
Gerçekten kimdi? …

Mutluluğun ve iç huzurun yolunda,

Gereğinden fazla bilginin insan zihnine hamallık olduğuna, onun yaratıcı düşünme kabiliyetini örselediğine inanır, bu yüzden de dinlediği bir dersten, öğrendiği kanun maddelerinden, kendisine anlatılan fıkradan, okuduğu kitaptan, konuşulandan alması gerektiği kadar bilgiyi alır gereksiz bulduğu detaylara takılmadan bilgiyi süzmeye gayret ederdi. Bu yaklaşımın kendisini hafiflettiğini, perspektif kazandırdığını, hayata yukarıdan bakmasını kolaylaştırdığını düşünür, mutluluğun ve iç huzurun yolunun buradan geçtiğine inanırdı. Bilgi bir yandan özgürleştirir diğer yandan ızdırap verirmiş derler ya, işte buradaki dengeye çok önem verirdi.

Bazen de bu yüzeysel, sığ kalmış bilgi onu öyle utandırırdı, öylesine zor duruma sokardı ki, kendinden ve aklından şüphe ederdi.
Kimdi şu tuttuğu altın olan adam?
Kimdi?
Kimdi?
Kimden duymuş, nerede okumuştu? Yoksa birisi mi anlatmıştı?

Bazen de boş bir konuşma sırasında yalan yanlış bir hikaye kalıyordu aklında. Bazen herkesin içinde aklında kaldığı haliyle anlatırken bu hikayeyi, her şeyleri dikkatle takip eden çetin ceviz bir arkadaşa rastgelir, o boş muhabbet sırasında aklında kalan bilgi kırıntısının ortaya çıkarttığı cehaleti için arkadaşına bir kızgınlık beslerdi. Her şeyi gerçeğin ta kendisi gibi algılamaktan hoşlanan bu tür insanlar canını sıkıyordu. Hayatı daha fantastik yaşamaya engel olan neydi ki?

Kendisi de öyle olmasına inanmak istediği için sorgusuz sualsiz içselleştirirdi bu kaynaksız bilgiyi. Bir keresinde hapşırınca neden çok yaşa denir diye yine duyuma dayalı bir bilgi ile olmadık yerde çok bilmiş bir açıklama yapmaya kalkmış, biyoloji öğretmeni tüm sınıfın önünde rezil etmişti onu. Ama hikayeler o kadar keyif verirdi ki, onun gerçek halini öğrenmeyi reddederdi. Zihnini berrak tutmayı bazı böyle küçük rezil olma durumlarına tercih ederdi. Tuttuğu altın olan adam…sonunda ne kadar mutsuz olmuştu! Sahi hikayenin sonunda ne oluyordu?

Tık Tık Tık…

Merdivenleri çıkarken birazdan olacakların,hayatını ters yüz edip bir paçavraya çevireceğine, güzeller güzeli evladının hayata tutunma mücadelesinde ölmesini arzu edeceğine, bu durumun dermansız dertler içinde oradan oraya sürüklenmesine yol açacağını hiç aklına getirmemişti.

Dur, dinle, bak!

Yaklaşmakta olan kaderin mi, celladın mı yoksa meleğin mi? Yoksa sana hayatının en büyük öpücüğünü verecek olan kısmetin mi?

Kızı doğuyordu güya, ama arafta kalmıştı. Doğumla ölüm aynı küçücük bedende savaş veriyordu adeta. Soluksuz, hareketsiz, sessiz bir savaş şöyle diyordu: Hadi toplanın gidiyoruz artık! Bu topraklar dardır bize kardeşlerim.

Tozu dumana katmışcasına, yiğitler er meydanında tokuşurcasına, kılıçlar kınından fışkırırcasına büyük bir coşku ile çıkılcaktı yola. Çığlıkların, haykırışların, göz yaşlarının arasında boynu bükük bir ailenin ayak sesleri medeniyet denilen canavara doğru tam bir teslimiyet içinde yola koyulmuştu bile. Son kurbanlıklar da böylece geliyordu.

Tık tık tık tık

aysaa

Related Posts

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

1 Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

İlginizi çekebilir

Dil secenekleri

Tags