CEZA

CEZA

-Alo!
-Merhaba avukat bey, müsait misiniz?
-Buyurun, evdeydim ama, şu anda müsaitim. Konuşabiliriz.
-Telefonunuzu bir dostum vermişti, başımıza kötü bir olay geldi. Ben şehir dışındaydım. Bize iftira atmışlar. Oğlumu, avukat bey, polisler yakalamış, ifadesi alınacak, yanında bulunmanız mümkün olur mu?
-Oğlunuza mı iftira atmışlar, orayı tam anlayamadım.
-Hayır, kocama iftira atılmış, oğlum da tüfekle ateş etmiş. Ölmüş galiba.
-Ölmüş mü?
-Kafasına gelmiş kurşun ama ölmüş mü, orasını tam olaral bilmiyoruz ama ölmüş galiba.
-Neredeler şimdi?
-Bozyaka da karakoldayız, hastanenin yakınında bir bina burası.
-Tamam biliyorum, birazdan çıkar gelirim. Ben gelmeden sakın ifade vermesin.

Böyle gelmişti haber bana. Karmaşık bir olayın gerçekleştiği hemen anlaşılıyordu. Aynı saniyede içimdeki merak duygusu ile birlikte yaşanan faciaya iyi gelebileceğime olan inancım ateş almıştı. Hemen olay yerine gidip sıradan insanları çileden çıkarıp katil yapan olaylar silsilesini öğrenmem gerekiyordu.

İfade için emniyet müdürlüğünün binasına gittiğimde tüm dış etkilerden, güneşten, soğuktan, rüzgardan, yağmurdan arınmış olarak bir göz odaya tıkılmış çocuk yaşta bir gencin göz bebeklerinde pür saflığı görebiliyordunuz. Beni kurtar, nasıl oldu tüm bunlar diyordu. Bilinci açık değil gibiydi.

On sekiz yaşının hayalini kurduğu, ehliyeti ile arkadaşlarına hava atıp arabayla sahilde turlayacağı günler vardı aklında. Doğum günü pastasının tadı hala daha damağındayken ve sevdiği kızın resmine bakıp tavana dikerek gözlerini, içini çekiyorken, nasıl olmuştu da tüfeği alıp birisini kafasından vurup öldürmüştü. Her şey bir kabus gibiydi.

-Birazdan ifadeye alacağız avukat bey, zaten tutuklamaya sevk edilecek, hakim karşısında detaylı ifade verirsiniz. Şimdilik kısaca geçelim olur mu?

-Memur bey, hele ben bir dinleyeyim, bakalım olay nasıl olmuş. Ona göre veririz ifadeyi. Karşı tarafın durumu nedir, ölmüş mü?

-Hastaneden kesin raporu bekliyoruz, evet ölmüş bilgisi geldi bize, avukat bey.

İşini yapmaktan hiçbir heyecan duymayan, ya da bu heyecanını çok uzun zaman önce kaybetmiş, görmüş geçirmiş diyelim, bir memurun ağzında sıradan bir adam öldürme olayının dosyası hazırlanıyordu ve şüphelilerin tutuklama için hakim karşısında götürülmeden önce dosyadaki eksiklerin bir an evvel tamamlanması gerekiyordu.

Bu zavallı durumdaki genç de, içinde bulunduğu duruma adım adım nasıl geldiğinin farkında değildi.

-Birazdan ifadeye çağıracaklar seni. Bana anlatırsan olayları belki bir çözüm buluruz. Beni annen aradı, çağırdı. Sana yardımcı olmak için elimden geleni yapacağım. Nasıl oldu olay?

Ayak üstü avukata her şeyi anlatması gerekiyordu. Annesi tanıdığı, güvendiği bir avukatı yönlendirmişti. Avukat gözüne bakıyor ve ondan hikayeyi anlatmasını bekliyordu ama hikaye değildi anlatılacak olan hayatıydı, telafisi olmayan ve malesef hiç hata kaldırmayan.

O gözlerle bana bakarak yaşadıklarını anlatan genç çocuğa öylesine inandım ben de. Babasıyla ilgili olan olaylardan bağımsız bir çocuk olarak yapması gereken her neyse, onu yapmış olmasına, her evladın babasını ölümüne savunma refleksi ile hareket etme hakkı olmasına rağmen, olayın gerçekleşme şekli nedeniyle yine de suçlanıyordu. Hem de adam öldürmekle ve tuhaf olan şey de gerçekten bir adamı öldürmüş olmasıydı.

Biz avukat olarak bir çok durumda müvekkillerimizin içinde bulunduğu durum ile kendi iç dünyamız arasında bir duvar örmeyi tercih ederiz. Çok sayıda derdin altından kalkabilme gücünü bulmak için doğru bir yöntemdir de, ama öyle bazı durumlar engellenemez şekilde sizi içine çeker ki; davanın ortasında buluverirsiniz kendinizi.

Kaçamayacağınız bir girdaba kapıldığınızı anladığınızda iş işten geçeli epey olmuştur hatta. İşte o derin bir boşluğa düşmüş, korku ve endişe dolu pür saflıkla bana bakan gözleri gördüğüm anda, benim için de iş işten geçmiş olmuştu. Dava beni seçmişti.

Görevim önce, bir genci, etten kemikten yaratılmış, evi, çoluğu, çocuğu ve işi olan bir insanı öldürmesine rağmen hata yapmamış olduğuna ikna etmek, ardından bunu mahkeme hakimlerine teker teker izah etmek, hem de ağır bir mağduriyet yaşadıklarına kesin olarak inanmakta olan karşı tarafın huzurunda, onların gözüne baka baka anlatarak, korkmadan, çekinmeden karar vermeleri için onları yüreklendirmekti.

Karşı tarafa da tane tane ve üstüne basa basa; her şeyinizi ve belki de tüm umutlarınızı kaybettiniz, başınıza da çok kötü şeyler gelmiş oldu. Ama buna rağmen fevri hareket etmemeniz gerekiyordu, yaptıklarınız medeni bir insana uygun davranışlar değildi, o yüzden tüm bu başınıza gelenlerin ceremesini çekeceksiniz, işte o kadar…

Siz, başınıza gelen her şeye rağmen kendi kanunlarınızı uygulamaya kalkar, adamı evinden alıp öldüresiye dövmeye yeltenirseniz, başınıza gelecek her türlü musibete de açık olduğunuzu kabul ediyorsunuz demektir.

Bir babanın, el bebek gül bebek büyütüp kem gözlerden sakındığı kızının, tanıdığı, güvendiği ve ağabey yerine koyduğu bir kişi tarafından taciz edilmesi yetmiyormuş gibi buna isyan ettiği için oğlunun da gözleri önünde başından vurulması, ense kökünden akan kanlarla erkek kardeşinin kucağında ölmesine tanık olması… Onları da çok iyi anlıyordum, fakat yapmam gereken işe odaklanmalıydım.

Tüm bunları yaşamış bir ailenin haklı hıncına karşı mahkemede bu zavallı genci savunmak için güce, hatta çok büyük bir güce ihtiyacım vardı. Profesyonellikten öte, paradan ziyade daha ulvi, daha mistik bir şeyin beni bu davanın tarafı yapması gerekiyordu: İşte o gözlerdi. İlk saniyede beni içine alan duru, masum gözlere kapılmıştım.

Bu oğlan çocuğu sayın hakim; babasının fırından almış olduğu sıcak ekmekten bağımsız olarak, salt babasının babası olması hasebiyle ulu orta öldüresiye dövülmesinden korktuğundan, babasını tehlikeden kurtarmaya yönelik olarak ve kendisinin dahi ağzı yüzü kanlar içinde, biçare şekilde yukarı, evlerine çıkmış, tüfeği tam dört kez hedefe doğrultmaksızın, çevreye ateş etmiş ancak maktül ve yanındakiler kontrollerini kaybetmiş şekilde hınçla eylemlerine devam ettiğinden dördüncü kurşun maktülün kafasına tesadüf ettiğinden ölüm olayı gerçekleşmiştir.

Şimdi soruyorum sizlere de; hangimiz babamızı o halde kaderine terk eder, hangimiz o halde kaderine terk ettiğimiz babamızın bir daha yüzüne bakabilirdik. Bu genç adam kendisinden beklenen bir davranışı yerine getirmiş olmasına rağmen bugün burada kasten adam öldürmek suçlaması ile yargılanıyor.

Ortaya çıkan durumda maktülün ve onunla birlikte hareket eden mağdur sıfatındaki bu kişilerin hiç mi payları yok. Müvekkilimin eylemi ders kitaplarına konu olabilecek kadar müstesna bir meşru müdafa davranışıdır ve meşru müdafa sınırları içinde kalmaktadır. Kendisinin ceza almaması gerekir. Müvekkilimin beraatine karar verilmesini talep ederim.

-Duruşmaya ara veriyoruz. Mahkeme birazdan kararını açıklayacak.

Verilen arada tacizden yargılanan babanın avukatı yanıma geliyor. Oldukça tecrübeli biri. Belli ki o, kendi müvekkili ile hiçbir bağ kuramamıştı. Duruşmanın çok geç bir saate kadar uzamış olmasından muzdaripti ve bana yaklaşarak, aslında çocuğun suçu yok ama, benim müvekkile eyleminde ısrarcı ve cebre dayalı bir suç yüklenemediğinden az ceza alacak, göreceksin. Babaya veremedikleri cezayı da oğluna verecekler, yoksa burası savaş alanına döner, dikkat et evlat diyordu.

Nasıl yani diyorum. Ben o tarihlerde henüz daha genç bir avukatım ya; suçların şahsiliği falan diyorum. Kelli felli yargıçlar, babasına kesemedikleri cezayı bu zavallı sabiye mi kesecekler falan diyorum. Hava karardı, epeyce de geç oldu, biz de dikkat edelim diyor avukat bey bana, arka kapıdan çıkalım.

Karar açıklanıyor, babası 2 yıl 8 ay ceza alıyor, genç oğlana 18 yıl ceza veriyorlar. Kasten adam öldürmeymiş cezası, haksız tahrik indirmi uyguluyorlar ve neticeten 18 yıl. On, sekiz yıl, dile kolay…

Eylem hedef gözetmeksizin atış sonucu kafaya isabet eden kurşunun sebep olduğu ölüm olayından kaynaklandığından kasten adam öldürmek yerine, olası kast ile birinin ölümüne sebep olmak suçuna girebileceğini, bu genç oğlanın cezadan kurtulmasının bir yolunun da böyle bir yorum olabileceğini düşünüyordum. Olmadı. Beş üyeden üçünün vermiş olduğu karar ile çoğunlukla onaylanıyor ceza. Bana biraz teselli oluyor belki ama müvekkilim. Onu ateşe atıyorlar işte öylece.

Kasten adam öldürme cezası müebbet hapistir. Haksız tahrik indirimi ile ceza olur 12-18 yıl olur. Aynı eylem olası kast ile işlenmiş olursa cezası bu kez müebbet yerine 20-25 yıl olur ve haksız tahrik indirimi 3/4 oranına kadar uygulanabilir ki; bu kez ceza 5 yıla kadar düşebilirdi.

Bu güzel bakışlı saf genç çocuk daha on sekiz yaşında kader kurbanı olup cezaevine düştü düşeli benim hukuk sistemimize saygım azaldıkça azaldı. Gözlerimin önünde bu çocuğum yitirilip yok oluşuna tanık olmak, onun her geçen zaman cezaevine daha çok uyum sağlayan kişiliğinin cezası bitip de cezaevinden tahliye edildikten sonra, ali kıran baş kesen birine dönüşmesi karşısında hep ceza hukukunun arayış içinde olduğu temel değerin esasen ne olduğunu düşünmeye devam ettim.

Ceza hukuku ceza vererek ne amaç edinmelidir? Kişileri ıslah mı edecek, toplumsal bir mesaj vererek korku salıp kişileri suç işlemekten mi caydıracak, adaleti sağlayarak toplumun daha huzurlu ve güvende bir arada yaşamını sürdürmesine mi hizmet edecek?

Ersin EREN

aysaa

Related Posts

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

2 Comments

  1. Sen eline al sopayı odunu, topla milleti gidiş biçiminden belli savaşa gider gibi asıl kasıt onlarda, kim olsa aynısını yapardı, haklıyken haksız olmak tam işte. İnsanı bir yanından sabi olarak ver diğer yanından antisosyal şekilde geri al. Kader kurbanı diyorlar ya işte o kader bu kader sanırım. Ellerine sağlık canım benim:((

  2. Kimsenin böyle bir durumda farkkı şey yapması beklenemez herhalde
    Elde olmayan olaylar zinciri ve kötü son
    Harika bir anlatımla roman gibi olmuş

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

İlginizi çekebilir

Dil secenekleri

Tags