Amerika’dan Hollanda’ya Beslenme Yolculuğu: Eat-Right’ın Hikayesi

flat lay photography of vegetable salad on plate

Ankara’dan çıkıp önce Kaliforniya, sonra Hollanda’da kök salan bir kadının hikâyesi bu… Bankacılığı geride bırakıp yıllardır içinde tuttuğu tutkusunun peşinden giden, kariyerini sıfırdan inşa eden, ‘artık hayatımı ben yazacağım’ diyen biri: Özgün Gökşen Ercan.

Göçmenlik, annelik, kültürler arası geçişler, yeniden başlamak, cesaret etmek ve en önemlisi: iyileştiren bir beslenme düzeni kurmak… Hem kendi hayatında hem danışanlarınınkinde fark yaratıyor. Hollanda’da kurduğu Eat-Right markasıyla sadece kilo verdiren değil, hayata daha sağlıklı ve huzurlu bakmayı öğreten bir uzman o.

Hayal gücünü gerçeğe dönüştüren, ilhamı adım adım örmüş bir hayat hikâyesine buyurun.

Haydi hayat filminizin başına saralım… Özgün Gökşen Ercan kimdir ve bu yolculuk nasıl başladı?
13 sene önce ailemin yanından, Ankara’dan ilk kez ayrılıp kendimi Kaliforniya rüyasının içinde buldum. Eşimle sıfırdan bir düzen kurduk, çok gezdik, kendimize ve birbirimize çok şey kattık; ama ben, açtığım bu beyaz sayfaya yine bankacılıkla devam etmek istemiyordum.

Otuzumdan sonra da olsa hayatımın iplerini elime almaya kararlıydım ve tüm odağımı artık senelerdir ertelediğim “beslenme ve diyetetik” alanına vermiştim. Sonrası zaten Dietetic Service Supervisor’lık ve Stanford Üniversitesi Nutrition Science & Child Nutrition dallarında onur belgeleriyle geldi.

Ders almaya başladığım andan itibaren gönüllü olarak tam teşekküllü hastanelerde hasta beslenmesi üzerine görev aldım, huzurevinde stajımı yaptım ve ilköğretim okullarında çocuk menüleri üzerine uzun seneler çalıştım. Hayat son hızıyla akarken, bu esnada kızımız doğdu, büyüdü ve gelişimini uzaklardan izleyen geniş ailemize erişemiyor olmanın burukluğunu hep beraberimizde taşıdık. Artık Amerika’dan alacağımız bir şey kalmadığını hissettiğimiz noktada, önümüze Avrupa haritasını açmış, kendimize ülke seçiyorduk. İşte Hollanda maceramız dört sene önce tam da böyle başladı!

Hollanda’da kurduğu Eat-Right

Eat-Right’ı kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
Öncelikle yerinde duramayan bir insan olarak bir an evvel çalışıp üretmem gerekiyordu; fakat haliyle dil bilmiyordum. Hollanda’ya vardıktan çok kısa bir süre sonra başvurduğum işe kabul aldım. Endüstriyel mutfağıyla çeşitli şirketlerin çalışanlarına “teambuilding” aktivitesi yaptıran bir restoranda workshop’lar vererek enerjimi doğru kanalize ettiğimi düşünüyorum.

Patronum burada varmak istediğim son noktayı ve hayallerimi sorduğunda, bir gün danışanlarımın hayatlarına dokunmak istediğimi söylediğimi dün gibi hatırlarım. Onun da bana şirket kurmanın kolaylıklarından bahsetmesinin ve süreçte yanımda olacağını hissettirmesinin ardından, o an bu ülkede şansımın yaver gideceğini anlamıştım. O gün bugündür, bebeğim gibi özenle büyüttüğüm şirketimin gelişimi için büyük emek harcıyorum.

Eat-Right olarak nasıl bir beslenme metodu izliyorsun?
Satılan ürün ya da hizmetin farklılığının onu bir o kadar cezbedici kılması gerçeği bir yana dursun, asla kendi özelimde inanmayıp kullanmadığım bir yöntemle yola çıkmayı uygun görmedim.

Tam da bu sebeple; kalıp diyet listeleri, kısıtlanmış öğünler ve stres yaratan alışverişleri hiçbir zaman benimseyemedim, dolayısıyla danışanlarımı da o yola sokmaya hevesim yoktu. Her bireyin kendine has karakter ve yaşam tarzını merkeze alarak, varmak istedikleri amaç çerçevesinde sürdürülebilir sağlıklı beslenme tekniklerini harmanlamayı hedefledim diyebilirim.

Bunu nasıl hayata geçirdiğimize gelince; dünyanın çeşitli yerlerindeki danışanlarımla yeterli ve dengeli beslenme konusunu yaşam tarzı haline getirmeleri için her hafta tercihen online veya yüz yüze görüşüyor, her gün düzenli olarak WhatsApp yoluyla haberleşiyoruz. Bu şekilde devamlı bir motivasyon desteği de sağlanmış oluyor.

Günlük takiplerde tüketilen öğünlerden, aktivite düzeyine; su miktarından porsiyonlamaya kadar her detayı mercek altına alıyoruz. Anlık yönlendirmeler ve akıllarındaki sorulara aldıkları cevaplarla kişiler rahatlıyor, hedefleri doğrultusunda daha emin adımlarla ilerliyorlar.

Sosyal varlıklar olduğumuzdan, bu kimi zaman dışarda sipariş edecekleri yemeklerin içeriklerini paylaşmaya kadar varıyor. Böylelikle birlikte üzerine düşünebiliyor ve sonrasında oluşabilecek pişmanlıkları ortadan kaldırıyoruz.

Danışmanlık verirken beslenmenin hangi yönleri senin için önemli?
Danışmanlık verirken “önce insan” ilkesini benimseyerek, birbirimizi ne kadar iyi tanırsak o kadar yararlı olabileceğimizin farkındayız. İlk haftamızı da bu sebeple alışkanlıkları birebir gözlemlemeye ayırıyoruz.

Danışanların beslenme programı içerisinde rahat ve mutlu hissetmeleri çok mühim. Bir diğer olmazsa olmazım da, kendilerine kattıklarını program bitiminde de sürdürebilmeleri…

Dostluklar baki; ama kendilerini en sağlıklı hissettikleri kilolara ulaşıp da hayatlarından çıktığımda, bıraktığımız yerden ipleri ellerine alabilsinler istiyorum. Bir nevi balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmeyi amaçlıyorum bu da Eat-Right’ı diğerlerinden ayıran en önemli faktör.

Özetle; bazı gıdaların yeme rutininden tamamen çıkarılmasından ziyade; yelpazesi geniş fakat dengeli beslenme planı üzerinde duruyoruz.

Bireylerin aç kalmadan ya da zevk aldığı besinlerden uzaklaşmadan kilo vermesi, aynı zamanda hayat kalitelerini de ileriye götürmelerine sebep oluyor. Kurduğumuz samimi ilişkiler de cabası… İşte bu noktada işimin en tatmin eden kısmı başlıyor sanırım.

if

Son dönemlerde oldukça popüler olan Aralıklı Oruç (IF) diyeti hakkında ne düşünüyorsun?
Aralıklı orucu, herhangi bir diyet kategorisine girmeyişi ve sürdürülebilirliğine inandığım için diyetisyen kontrolüyle yapılmak şartıyla destekliyorum.

Kalıp listelere sıkışma derdi olmadan, halihazırda tükettiğiniz gıdaları yemeye devam ediyor fakat günde iki kez besleniyorsunuz. Tabii bunu uygularken besin gruplarının yeterli ve dengeli miktarlarda alınması büyük önem taşıyor. Verilen mola, vücudumuza aslında ihtiyacı olan nefesi ve duraklamayı sağlıyor bir nevi detoks gibi.

Haftada 1-2 günle başlanıp, vücut alıştıktan sonra düzenli olarak hayata geçirilirse, uzun vadede insülin direncinin ve kolesterol seviyelerinin dengelendiği gözlemlenebilir. Bilimsel araştırmalarla desteklenerek, faydaları sık sık kamuoyuyla paylaşılmaktadır.

Fakat diyabet, tansiyon, otoimmün hastalıkları veya yeme bozukluğu problemi olanların aralıklı oruç yapmaması tavsiye edilmektedir. Buna ek olarak aktif spor yapan ya da düzenli ilaç kullananların; ayrıca hamilelerin ve emziren annelerin uygulamaları sakıncalıdır.

Fast food, abur cubur, hazır atıştırmalıklar derken yeni nesil tehlikede mi? Sağlıklı çocuk yetiştirmenin formülü sizce ne?
Burada en önemli husus olarak “çeşitlilik barındırması” diyebiliriz. Çocukları market/pazar alışverişinin parçası haline getirip, her fırsatta meyve ve sebzeleri tanıtmak iyi bir başlangıç olabilir.

Onları rengi, şekli ya da kokusu cezbeden tatlarla buluşturabilir; seçeneklerinin ne kadar zengin olduğunu ve kendilerine sağlayacağı yararları da çeşitli oyunlarla anlatabilirsiniz. Temeli düzgün atıldığı için doğalı benimsemeye başlayan çocuk, zamanla paketli gıdalarla arasına mesafe koyacak ve bu alışkanlığı hayat boyu devam ettirecektir.

Bir diğer önemli husus; yemek seçme bu dönemde çok rastlanan bir durum olduğundan, bir besini en azından 2-3 sefer denemesine teşvik etmeli, yakın gelecekte ve belki de farklı formlarda tekrar önlerine sunmalıyız.

Ayrıca aile bireylerinin yemekten zevk almadığı yiyecekleri eve hiç sokmamak ya da bazı besinler hakkında aşırı tepkiler vermek de, anne-babasını her fırsatta tekrarlayan çocuğun yönelimlerini şekillendirecektir.

Sence diyet ürünler sağlıklı beslenmenin bir parçası mı, yoksa pazarlamanın zaferi mi?
Diyet ürünleri, sürekli tüketebileceğimiz ürünler olmadığından, çok da desteklediğimiz söylenemez. Kişinin beslenme tarzı değişikliğinin ne kadar devamlılık teşkil ettiği, yani sağlıklı alışkanlıkları sabitleme durumu bizim için daha önemlidir. Ancak bu şekilde, dalgalanmalar olmadan kalıcı kilo kaybı sağlanabilir.

Buna ek olarak, diyet ürünler genellikle normal yağlı besinlere göre daha fazla işleme maruz kalırlar ve içerik olarak vitamin ve mineral kaybına uğrayabilirler. Tabii ki yarım yağlı süt ya da yoğurt tüketmek zararlı diyemeyiz, sadece bunun artı ve eksilerini teraziye koyarak dengelememiz gerekir.

Ayrıca dönemsel olarak “yağı dengeleme” maksadıyla kullanılan bu ürünlerin tüketimi bırakılıp da eskiye dönüldüğünde kilo alma riskinizin de artacağını unutmamak gerekir.

Hollanda’da genel beslenme alışkanlıklarına baktığında en çok ne dikkatini çekti? Sağlıklı mı, pratik mi, hızlı mı?
Hollanda; aynı zamanda bir tarım ülkesi olması sebebiyle çeşitlilik yönünden oldukça zengin olsa da, diyetlerinde şüphesiz ekmek/sandviç, yoğun şekerli–katkı maddeli tatlılar, yağlı hamur işleri ve başlı başına patates tüketim olarak başı çekiyor.

Buradan edindiğim kanaat, Hollandalıların büyük bir yüzdesinin hayatta kalmak için yemek yiyor oluşu! Çoğu yerde denk gelebileceğiniz, tamamı fast food’dan oluşan “yiyecek otomatları”nın savımı destekler nitelikte olduğunu düşünüyorum.

Aileden ve süregelen toplumsal alışkanlıklardan da yola çıkıldığında, çocuk yaştan itibaren dengeli beslendiklerini söylemek zor. Fakat öte yandan hayatlarında egzersize verdikleri büyük önem, ayırdıkları vakit ve aktif yaşam tarzları ise takdire şayan.

Duygularla yemek arasında gizli bir bağ var. Göçmenlik sürecinde bu bağ daha mı hassaslaşıyor? Duygusal açlıkla baş etmenin yolu nedir?
Duygusal açlık oldukça ilginç bir konudur, bunu danışanlarımla da ara ara konuşuruz. Bu durumun doğması esnasındaki davranış şekli kişiden kişiye farklılık gösterir ve öncelikle bunu irdelemek gerekir.

Kimisi yemeden içmeden kesilirken, öteki sayısız açlık krizine girebilir. İki sonucun da doğal olmadığını fark edip, midenin beyinle senkronize çalıştığını unutmadan hareket etmeliyiz. Bu nedenle rutin iletişimimizin bu konu başlığında ve motivasyon anlamında ne kadar önem taşıdığını her fırsatta tecrübe ediyoruz.

Böyle durumlarda ilk önerim her zaman “bir bardak su içip derin bir nefes alalım ve akabinde duyduğumuz açlık hissini bir sorgulayalım: bu fiziksel mi yoksa daha ziyade duygusal bir açlık mı?” oluyor.

Duygusal açlık durumunda kişileri, stres seviyelerini minimize etme amaçlı egzersizlere yönlendirirken; fiziksel açlık durumlarında, elimizi attığımızda tatmin sağlayacağımızı sandığımız besini neyle değiştirebiliriz, onları konuşuyoruz.

Tüm bu anlattıklarınızın ardından tek bir mesaj verecek olsanız, o mesaj ne olurdu?
Beslenme, ilk olarak doğduğumuz evde şekillenen ve çok da sorgulamadan olgunlaştırdığımız upuzun bir maraton öte yandan bir nevi kumar. Hayat telaşesinin ve sosyalleşme çabalarının arasında bazen vücutlarımız sinyal verinceye kadar otomatik pilota bağladığımız bir süreç gibi de geliyor bana.

Yalnız “minik” bir detayı gözden kaçırıyoruz ki; nasıl yıllandığımız, ileriye ne kadar yatırım yaptığımızla şüphesiz direkt bağlantılı. O yüzden sorgulamaya şimdiden başlayalım, yeniliklere açık olalım, doğru ve bilimsel kaynaklardan fikir edinelim, uzmanına soralım istiyorum.

Bir de bizi, farklılıklarımızı dikkate almadan tektipleştirmeye çalışan zihinlerden uzak durmaya gayret edelim. Belki bugüne dek yanlış iliklediğimiz düğmelere çeki düzen verebilir, hatta bizden sonraki nesillere de bu bilinci aşılayabiliriz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *