Hakikat bir ilizyon ha?

Hakikat bir ilizyon ha?

Geçen hafta gurbet zordur başlığı ile yazdığı yazının ardından bu hafta kendi göç hikayesini, buna sebep olan olayları, çarpıcı bir dille kaleme almaya başlayan yazarımız Ersin Eren’e samimi ve akıcı uslübu nedeniyle teşekkür ediyorum.

Hikaye, bir yazı dizisi niteliğini taşıyor. Birbirine bağlanarak örgü oluşturan hikayeler her hafta pazar günleri yayınlanacaktır. İyi okumalar…

4-3 -6 -2

Banyoda aynanın karşısında saçını topluyordu. Son dönemlerde kendisiyle barışmış, kendisinin değerli olduğunu düşünmeye başlamış ve hatta kendisini şımartmaya bile karar vermişti aslında. Ama beyhude çabalardı bunlar.

Uzamış saçları yine bakımsız kalmıştı. Saçlarını tararken eline takılan saç telleri oldu. Birkaçı yolundu. Ellerine baktı.
Parmakları kirli, tırnaklarının kenarlarındaki etler sertleşmiş ve hatta çapak çapak olmuştu.
Elleri, bilekleri, kolları biçimsizdi. Ne bir çiftçinin ne bir tamircinin ne de bir beyefendinin elleriydi. Tırnaklarının da uzamış olduğunu fark etti. Herhangi bir işi, oluşu, eylemi bekletmeden kendisini rahatsız ettiğinde, o anda başka bir işle meşgul olup olmadığına aldırmaksızın hemence iş listesinden çıkarmayı severdi ve kahvaltıya gitmeden önce tırnaklarını kesmeye başlamıştı bile.

Şu an tırnaklarını kesiyor.
Tık tık tık…

Her tırnak kesmede esasen ilginç olduğunu düşündüğü bir odaklanma yaşardı. Tırnak kesme terapisi diye adlandırıp güldü kendi kendine.


Tık tık tık…

Emektar tırnak makasının ucunun ölçülü keskinliğine her defasında saygı duyar diğer yandan da derin kesmemek için gösterilen özene şaşırırdı. Hayatta çok az şeyi özenle ve dikkatle yapardı. Bu azıcık değerli şeyden biri de tırnak kesmekmiş; bunu şimdi anlıyordu.

Tık tık tık….

Her insanın tamamen kendisine odaklandığı ender bir zaman dilimi… Kendini bildi bileli evinde hep aynı tırnak makası vardı.Baba yadigarı bu tırnak makası pek de öyle ahım şahım bir şey değildi ama her defasında iyi hissettirirdi. Babası kim bilir nereden almıştı da 30-35 senedir onca mekan değişmesine rağmen bu tırnak makası bu oğlanla birlikte yol alıyordu. Her eline aldığında her tırnak kesme zamanı geldiğinde bu makasla arasında bir bağ olduğuna inanırdı ve o anda bu bağa şaşırıyordu. Aklındaki de tam olarak şuydu: bu tırnak makasıyla aramdaki değerli ilişki ne kadar daha sürecek?…

Tık tık tık….

Şu serçe parmak tırnağı da halloldu mu tamamdır. Az biraz törpü iyi gelir ve terapi seansı sona eriyordu.

Depoya doğru giderken işi biten tornavidayı da yanıma almam iyi oldu diye geçirdi aklından. Onu bahçedeki depodan alıp eve getirirken işi bittikten sonra evde unutacağı ve daha sonra ihtiyacı olduğunda da bulamayacağı fikri hakimdi.
Depodan özel olarak banyonun tıkanan giderini açmak için getirmişti tornavidayı.

Tekrar depoya vardığında bu kez de bahçeyi sulamak için biberlerin altına koyduğu hortumu açık bırakıp gittiğini fark etti. Biberleri suladığını tamamen unutmuştu. Gerçi suyu damlarcasına az az akması için ayarlamıştı. Biberleri sularken çapa yaptığını, çapa yaparken toprakta kendiliğinden çıkan domates fidelerini bir saksıya almak istediğini, bunun için fide toprağı hazırlamasının iyi olacağını ama öncesinde bir saksıya ihtiyacı olduğunu ve bu şekilde saksıyı almaya depoya gittiğini, depoya gittiğinde uygun boyutta saksısı kalmadığını, kullanabileceği bir tanesinin de oldukça kirli olduğunu ve altının delik olmadığını fark ederek hemen saksıyı bahçedeki lavaboda sudan geçirip temizlemeyi, ardından da tornavida ile altına delikler açmayı düşündüğünü ve bu şekilde tornavidayı eline aldığında evdeki banyo giderinin de tıkanmış olduğunu, banyodayken bu tıkanıklığı gidermek için biraz uğraştığını ama ihtiyaç duyduğu aletleri olmadan bu basit tıkanıklığı gideremeyeceğini, bir tornavida olsa rahatça giderin yolunu açabileceğini düşündüğünü hatırladı ve yapmaya koyulduğu işe takılmadan aklında bir öncelik yaratmaksızın suladığı biberleri, çapayı, küçük domates fidesini ve saksıyı umursamadan tornavidayı alıp eve yönelmişti.

Orada banyo giderini açtıktan sonra, ellerini yıkayıp saçını tararken ayna karşısında tırnaklarının uzamış olduğunu fark etmiş ve tırnaklarını kesmeye koyulmuştu. İşte böyle dağınık, daldan dala çalışır zihni devamlı olarak akıp giderdi. Bu durumu bilinçli olarak kendi haline bırakarak iyi yaptığını düşünürdü. Ama biberin altındaki suyu açık bırakıp gittiğini fark ettiğinde bu şekilde dağınık çalışmasının doğru olmadığına kanaat getirmişti. Bir dahaki iş yapma gününde yine aynısı olacaktı ama, olsundu.

Daha dikkatli olursa peşi sıra kovaladığı birbirinden kopuk her biri ayrı bir iş olan süreci yönetebilirdi. Yönetebilir miydi? Amaaan sen de ne önemi vardı? Hortumu alıp yandaki biberin altına koydu. Tornavidayı alet çantasına koymak için çantayı açtı. Tozlu dağınık alet çantasından haz etmezdi ama, alet çantasının bu hali becerilen işlere dair bir özgüven yaratıyordu. İçin için böbürleniyor, ilk fırsattaki boş zamanında alet çantasının düzenleneceğini not ediyordu kafasına. Hortumu bu kez diğer biberin altına koydu. Küçük domates fidesi tohumu acaba buraya nasıl gelmişti ve büyüdüğünde hangi cins domatesler yetişecekti. Sırık mı, oturak mıydı? Kalın kabuklu, lezzetsiz bir domates fidesi için uğraşmaya değer miydi? Bitmeyen merakı onu dürtüyordu: Yap, yap, yap…

Saksıyı, fide toprağını hazırladı ve küçük domates fidesini saksıya yerleştirdi. Güneşli bir yere koyarak, can suyunu verdi.
Nerede kalmıştık der gibi doğruldu. Zihnini toparlamaya çalışarak sebzelerin altını çapalamaya girişti yeniden.
Gelirken bu kez de evin kapısının hemen yanında asılı duran bahçe makasını almayı unuttuğunu hatırladı. Şimdi gidip onu alması gerekiyordu çünkü güneşi görünce coşan, yağan yağmurla uçlarına kadar su yürüyen dallar aşağıya sarkmıştı. Sarkan dallar artık göz hizasına geldiğinden her geliş geçişte yapılmakta olan işe engel teşkil ettiği gibi bir kazanın gerçekleşme olasığını da yükseltiyordu.
Sonuçta kesilmeleri ve kısaltılmaları gerekiyordu. Birazdan kahvaltıya giderim, kahvaltıdan sonra da gelirken bahçe makasını getiririm, zaten acelesi de yok diye geçirdi içinden. Bunu da unutacaktı ya, neyse!

Bir gün önce rüyasında uzun boylu dal gibi, kestane rengi saçları ile güzel yüzüne hasret kaldığı kızını görmüş, ona özlemle sımsıkı sarılıp yerlerde yuvarlanmıştı ve ardından rüyasında uyanıp ağlamıştı.

Aklına bu rüyası geldiğinin peşisıra acaba hepsi mi rüyaydı, gerçekten de gecenin ortasında uyanıp da ağlamış mıydım diye tereddüt oluşmuştu.
Hepsi mi rüyaydı. Galiba evet, dedi. Tuhaf!
Gerçek neydi ki?
Sarkan dallar mı, sulanan biberler mi, depodaki pire mi, pandemiye sebep olan Covid- 19 mu?


Gerçek olduğu kabul edilen görülen, duyulan, işitilen, dokunulan, tadına bakılan her şeyin aslında zihinsel faaliyet ürünü olduğu ve hakikatin esasen ilizyon olduğuna dair konuştukları geldi aklına.


Hakikat bir ilizyon ha?

Bahçe makası, tavukların yemi biberlerin sulanması ve bir gece önce umulmadık bir anda gerçekleşen bir saldırı sonucu ölen ardından da yolunarak fırına verilen tavuklar…
Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgi, bedene can veren bilincin yok oluşu, sırasıyla aklından geçenler buydu.

Üstünü başını temizledi,tarandı ve ardından kahvaltı faslı başlamadan sabahtan beri yaptıklarını düşündü.
Sabah kalkmış, mutfağı düzenlemiş,dünden kalan yemek artıklarını tavuklar için güzel bir kahvaltıya dönüştürmüştü. Bulaşık makinesini boşaltmış,
çamaşır makinesini de beyazları yıkaması için programlamıştı.
Sonrasında hayatının ilerleyen bölümünde bir yaşam biçimi haline gelecek olan yoga yapmış, yoga yaparken aklından gelip geçen düşünce seline kenidini bırakmış kendi nefesi ile sevişmişti.
Sevişirken de hapsolduğu yalnızlık halini düşünmüştü.
Yogadan uyanışı ve ardından bahçe işlerine koyulması…

Giyinirken masanın üstünden ağır ağır kendine bakmakta olan kitaba takıldı gözü. Dublin seyehatinde eline geçirdiği bu kitaba bir türlü başlama cesareti bulamıyordu. Kitap ilginçti, okunmalıydı, çığır açmıştı ama, odaklanma sorunu yaşamaktaydı. Kendini toparladığı ve hazır olduğunu düşündüğünde başlayacaktı ama, o gün bugün de değildi.

Belki yarındır dedi ve kahvaltı için üst kata, yıllardır beraber yan yana yaşadığı ağabeyinin sofrasına oturmaya evden çıktı.

aysaa

Related Posts

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

4 Comments

    • Zaman detayı getiriyor. Güzellikler de detaylarda gösteriyor kendini. Detayı olmayan kaba saba davranışlardan da esprilerden de etkinliklerden, mimariden de fayda yok.

    • Biraz uzun bir yazı olmuş kabul ediyorum bunu da sade ve akıcı bir dil ile aşmaya çalıştım. Yaşam akışını seni hiç tanımayan bir kitleye kısacık anlatmak da pek mümkün değil sanıyorum. Yoksa karga gak, ham pat, tilki ham her şeyi anlatıyor aslında ama masal olmuyor.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

İlginizi çekebilir

Dil secenekleri

Tags