Cereme

Cereme

Adaletini hiçbir türlü bulamadığım bir davadan bahsedeceğim bu kez. Bu dava ile ilgili fikirlerinizi de paylaşmanızı isteyeceğim. Yargıç olsaydınız ve sizi hiçbir yasa sınırlamamış olsaydı ve yaşananların tıpkı anlattığım gibi olduğu gerçeğine vicdanen inanmış olduğunuzu da varsayarak diyorum yani, tıpkı bir yargıç gibi sizin, elinizde tokmak, tak tak tak vurarak; susun, gereği düşünüldü demenizi istiyorum.

Bazen kendi kendime diyorum ki; bu tür davalarda hiç yasa bilmemek en doğru karara daha yakın hissettiriyor sanki. Nasıl bir adaletin var be dünya! Başı sonu olmayan bir yaşamda insanoğlunu bu kadar küçük düşürmeye de ne hakkın var…

Birazdan tüm detaylarını yazacağım bir davanın kararını vermenizden önce, bir süre sakince düşünmenizi ve kendinizi olabildiğince herkesin yerine koymanızı salık vereyim. Yaşanan tüm bu olaylara sebep olan unsurları düşünerek sorumluluk duygusu ile hüküm vermeniz dileğiyle…

Tüm detayları ile yargıya intikal etmiş epeyce eski bir olaydan bahsedeceğim.

Koalisyon hükümetlerinin başarısız ve istikrarsız ekonomi dönemlerinin sonucu olarak iktidara gelen bu partinin henüz ilk yıllarındaydık. Genç bir çift üç katlı bir apartmanın birinci katını kiralamak için mal sahipleri ile konuşup anlaşmışlardı. Ev sahipleri de aynı binada üçüncü katta oturuyorlardı.

Genç çift taşındıktan sonra ev sahipleri ile iyi ilişkiler kurmak için gidip gelmelere başladılar. Oğlan düğünden yeni çıkmış olmanın yüklediği borçların kamçı gibi her şaklayışını duyduğunda çalışmak azmi ile dolup taşmakta, bu maksatla gecesini gündüzüne, dişini tırnağına katarak dur durak bilmeden uzun mesailer ile yorgun düşmekte, çoğu kez cicim aylarındaki yeni evliliklerine rağmen eşine dahi hasret kalmaktaydı.

Genç ve güzelce biriydi eşi de. Tatlı sesiyle girdiği ortama neşe katıyor, insanların yüzünde hoş bir tebessümün sebebi oluyordu. Günler günleri kovalarken görüşmeler sıklaştı, evin hanımı kendince yaptığı pastalardan böreklerden bu genç kıza taze taze götürürken bir yandan da boşalan tabakların yerine genç kız tarafından karınca kararınca da olsa muhakkak bir şeyler yapılıp yukarı üçüncü kata teslim ediliyordu.

Kadınların mükemmele olan özlemi bitmez. Olduğu kadar ile yetinmeyen bir hırsla donatılmış doğaları; dünyayı yönettiğini zanneden erkeklerin göze girmek ve beğenilmek için kendilerini geliştirmek konusundaki yegane motivasyonu olmuştur.

Bu güzel kızımız da bir yandan en güzel yemekleri yapmayı öğrenmekte, bir yandan evin hanımı ile yaptığı sohbetlerden bir erkeğin gönlü nasıl hoş tutulur, işler nasıl yürür diye kendince yol yordam bulmaya çalışmaktaydı.

Sokakta hanımefendi, mutfakta anne, yatakta işveli cilveli bir hatun olmanın sırlarını kendince görüp gözlemleyecek bir örnek çift bulduğunu sanmış olacak ki; herkesi tek tek tanımak için özel bir ilgi duyuyordu. Bir keresinde ev hanımının yanına çıkmak için kapıyı çaldığında evin beyi kapıyı açmış, genç kız selamlamak için tokalaştıktan sonra istemsiz bir samimiyet ile adamı yanaklarından öpmüştü.

O an adamın kafasında o zamana kadar olmayan bir flaş patladı ve içini huzursuz eden bir arayış, anlamsız bir empati yapma çabasına dönüştü. Hayatı boyunca empati yapmamış, bu yetenekten yoksun birisinin aniden bu ihtiyacının ortaya çıkma halinin yarattığı tehlike şuydu: Bedenine hükmetmeye başlayan ilkel bakışa engel olamama, genç kızın eşinin çok çalışması nedeniyle eşiyle ilgilenmediği varsayımı üzerinden, kadının cinsel açlığı olduğu ve selamlama sırasında yanağına kondurulmuş iki kuru öpücüğün bir mesaj olduğuna dair inanış ile cinsel istencini, engellenemez şekilde zaten gözü kendisinde olduğuna inandığı genç kıza yöneltmesi.

Adam her geçen gün bir bakıştan, genç kızın evlerini ziyarete geliş saatinin erken veya geç oluşundan, pencereden baktığında gördüğü sönük ışıklardan, sessiz, soluksuz geçen gecelerden kendince mana çıkartıp genç kıza karşı git gide yükselen bir arzu duyuyordu. Kiranın ödeme zamanı geldiğinde ise kira bedelini alırken paranın ve dolayısıyla gücün sağladığı bambaşka bir haz ile adeta tatmin oluyordu.

Tüm bunlar yaşanırken ilkel duygu ve düşüncelerin için için bedenleri himayesi altına aldığından habersiz, hemen herkesin büyük bir memnuniyet içinde olduğu tartışmasız bir gerçekti. Başlangıçta böyle bir paylaşım yaşanıyor olması genç çifte de, uzun zamandır ilişkileri yıpranmış, birbirlerine karşı saygı ve sevgilerini çoktan yitirmiş ev sahiplerine de iyi gelmişti.

Gençler yalnız kalmadıkları, birlikte yeni kurmaya başladıkları hayatın dışarıdan bakıldığında sıcakcık bir yuva gibi görünen bu insanlar ile çevrelenmesinin vermiş olduğu güvenin sağladığı rahatlığa tav olmuşlardı. Ev sahipleri de soğumuş, katılaşmış ilişkilerinin pespembe umutları olan bu gençler sayesinde kabuğunu yırtıp yeniden güneşi göreceği günlere yol aldığına inanmaya, çoktandır unutmuş oldukları duyguları hatırlayarak adeta küllerinden doğmaya heveslenmişlerdi.

Ev sahiplerinin henüz 18 yaşına girmiş bir oğulları ve ondan iki üç yaş büyük bir de kızları vardı. Genç çiftin kendi ailesinin katıldığı geniş bir arkadaşlık ilişkisi böylece filizleniyordu ki; bir sabah ev sahibi fırına gidip taze ekmek aldıktan sonra eve giderken apartmanın önüne geldiği sırada aniden içini kıpır kıpır eden ilkel benliğine hükmedemeyerek fırından yeni çıkmış sıcak bir ekmek verme bahanesi ile genç kızın kapısının zilini çaldı.

Günaydın falan derken ekmeği uzattı, kız aldı, içeri buyur etmeyecek misin gibisinden arsız bir soruyla niyetini belli edince genç kız kapıyı kapatmak istedi, ayağını kapının eşiğine koydu, kapıyı kapatamayan kız afallayınca içeri yöneldi, olgun ve güçlü bir erkek olarak olayı nasıl yöneteceğini bildiğini sanıyordu.

Genç kızın belini sardı, öpmeye yeltendi, madem istemiyordun ne diye ha bre bize geliyorsun gibi kendince çıkarım yaptığı anları hatırlatıyordu. Genç kız yavaş yavaş panik olmaya başlamış, ağabey diye gördüğü ev sahibinden böyle bir saldırı beklemiyor olduğundan hepten ne yapacağını, nasıl karşı koyacağını unutuvermişti. Birden bağırmak geldi aklına.

Adamı durdurup uzaklaştırmanın başka yöntemi yoktu herhalde ve bastı yaygarayı. Adam sustumayı denedi, genç kızın da onu istediğini ancak hemen teslim olmayı kendine yakıştıramadığı için naza çektiğini düşünüyordu. O da bastırdıkça bastırdı, masaya yatırmayı denedi, bir şeyler devrildi ve nihayet adam anladı ki; gönlü yoktu kızın ve beceremeyecekti bu işi gönülsüzce yapmayı. Tamam dedi, istemiyorsan giderim ben de ve çekip fermuarını, toplayıp uçkurunu çıkıp gitti.

Yerde fırından yeni çıkmış sıcak ekmekler, darmadağınık bir ev, kırılmış bir kül tablası ve hüngür hüngür ağlayan bir genç kızın hayaleti…

Her şey yerle bir olmuştu…

Yeni bir hayata başlamak için nikah dairesinde beyaz gelinliği ile göz göze gelip evet diyen genç kız, şimdi kendini kirletilmiş hissediyordu. Oysa evliliği de hiç hayal ettiği gibi değildi. Daha düğünde başlayan çekişmeler, maddi sıkıntılar, eşinin yoğun çalışma saatleri derken yıllar yılı hasretle beklenen bağımsız hayatlar kurulamamıştı.

Kurtlar sofrasında genç kıza sadece yem olmak kalıyordu. Kendini sakınmayı öğrenmemiş genç kız; hayatı boyunca kendinden büyük ağabeylerinin gözetimi altında sokakta, markette, otobüste olup bitenlerden bihaber el bebek gül bebek büyüyüp yetişmiş ve nihayetinde de kazasız belasız evlenmişti.

Dışardaki korumasız hayata duyduğu özlem, evliliğin vermiş olduğu statünün rahatlığı ile şen şakrak, güleç bir yüze bürünmüş, işveli cilveli ses tonu ile her avcının avı olabilecek ormandaki bir ceylan gibi, bir ziyafetin ağız sulandıran taptaze yemeği gibi iştah kabartan birine dönüşmüştü.

Esas sorun ise, malesef ki; içinde bulunduğu tüm bu durumun farkında olacak bir zekaya sahip değildi. Hep söylerim; güzellik, hele hele dikkat çekecek bir güzellik, bir o kadar dikkat çeken bir zeka ile bütünleşmediği takdirde kadına verilebilecek en büyük yüktür.

Bu genç ve güzel kız da kendi yükünün altında ezilmiş, yerle yeksan olmuştu. Adam kapıdan çıktıktan bir süre sonra kendine gelen genç kızın aklına hemen kendini aklamak ve intikam almak için kocasını aramak geldi.

Genç adam …

Yazıyı yazmaya başladıktan sonra hikayenin tüm yönlerini ve karakterlerini daha iyi ifade edebilmemin tahmin ettiğimden çok zaman aldığını fark ettiğimde ya olayı özet geçecek ya da daha da derinlemesine anlatarak daha çok yorulacaktım…

Daha çok yorulmayı tercih ettim. Madem öyle devamı haftaya efendim.

Ersin EREN

aysaa

Related Posts

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

2 Comments

  1. Aynı yaşanmışlığı kendi ailesinden birinin başına geleceği yada geldiğini düşünemeyen akıl yoksunu düşünce sahibi Adama bu yaşına kadar verilemeyen sevgi saygı belli ki tersine etki yaratmış. Bu da farklı boyutu.
    Yapılan teşebbüs olarak değerlendirilmesi kadar alçakça verilmiş bir karar olamaz.

  2. Ersin Kardeşim
    Yazmak senin birincil uğraşın olmalı
    Haftayı heyecanla çekiyorum
    Tabiki bu öykülerin toplandığı bir kitap da bekliyoruz

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

İlginizi çekebilir

Dil secenekleri

Tags