“İyi Ki Sanatın Uyruğu ve Sınırları Yok”
Yıllarını piyanoya adamış, sınırları aşan bir sanatçı olan Şeniz Duru Koevoets’ın. İzmir’den Hollanda’ya uzanan müzikal yolculuğuna tanıklık etmek heyecan verici bir deneyim oldu. Kendi kökleriyle müzikal bir yolculuğa çıkarken deneyimlerini, başarılarını, rehberliğini ve ilham verici hikayesini keşfetmek için Koevoets ile bir araya geldik.
Şeniz Duru Koevoets kimdir? Kendinden ve Hollanda yolculuğundan bahseder misin ?
Çok kısacık söylersem, Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü ve Piyano Anasanat Dalı Başkanı iken, aklımda Urla’da yaşlanmak vardı daha sonra Avrupa Konservatuvarlar Birliği kongresinde eşimle tanıştım.
2018 yılında Erasmus Anlaşmamız olan Rotterdam Codarts’ın davetiyle Hollanda’ya geldim. Bir süre sonra da konservatuvardaki görevimden ayrılıp, buraya taşındım.
Eindhoven’da kendi piyano stüdyomu kurdum her düzeyde, her yaş grubuna piyano dersleri veriyorum ve konserlerimi sürdürmeye gayret ediyorum. Türkiyedeki öğrencilerimle ise derslerime online devam ediyorum.
Burada Turkish Professionals Network Eindhoven ve Vrienden van Muziekgebouw Eindhoven’ın yönetim kurulu üyesiyim. TPN-E’i anlatmama gerek yok sanırım. Vrienden van Muziekgebouw ise genç yetenekleri destekleyen, müzik konferansları düzenleyen ve konser salonlarında iyi konserlerin daha çok sayıda dinleyiciye ulaşabilmesi için aktif çalışmalar yapan bir organizasyon.
Muziekgebouw Eindhoven’ın organize ettiği “Your world your music” “Merhaba Eindhoven”, buraya geldiğimden bu yana aklımda olan ve 23 Nisan Uluslararası Çocuk Şenliklerinden esinlenilerek organize edilen Çocuk Festivali’nin organizasyon komitesinde, TPN-E üyesi olarak gönüllü çalışıyorum.
Hatta kısacık süre içinde bir çocuk korosu kurdum ve bu rengarenk festivalde “Biz Çocuklar” adındaki koromuz, bizim çocukluğumuzun bayramları gibi kendi dilimizde çocuk şarkıları söyledi. Unutulmaz bir gün olduğunu söylemeliyim. Muziekgebouw Eindhoven ekibi gelecek yıl tekrar çocuk şenliğini organize etmek istedi,bunu duymak beni ayrıca çok mutlu etti.
Şimdi 29 Ekim,Cumhuriyetin 100. Yılı için yeni sürprizlerimiz olacak.18 Kasım tarihinde ise Merhaba Eindhoven’ın ikincisi düzenlenecek, yine gündüz etkinliklerinde çocuklarımızla sahnede olacağız.
Bilgi almak isteyenler, program detaylarına çok yakında www.muziekgebouweindhoven.nl adresinden ulaşabilirler.
Müziğe ve piyanoya olan ilginiz nasıl başladı? Göçmen bir piyano öğretmeni olarak, müziğe olan sevginiz nasıl bir yolculuğa dönüştü?
Çocukluğuma dair her hatırladığım anımda elimde oyuncak bir enstrüman var, ne zaman oyuncakçılara gitsek bir enstrüman almak isterdim. Televizyonda kim şarkı söylese, düet yapmaya çalışırdım.
Çocukların hayali arkadaşları olur ya, benim hayali arkadaşlarım müzikallerde şarkı söyleyen tiyatrocular, dansçılar ve radyo tiyatrosunda sadece sesini bildiğim oyunculardı.
İlk piyanom hala İzmir’de ve tam 100 yaşında
İlkokulda mandolin çaldım, elbette bando takımındaydım. 1983 yılında ilk kez kurulan TRT İzmir Çocuk Korosu’nda uzun yıllar korist oldum, her Cumartesi ve Pazar günleri çok severek Çocuk Korosu çalışmalarına katıldım. Bu yılların, hayatıma etkisi büyüktür.
Konservatuvarın varlığını öğrendiğim, müzik sevgimi keşfettiğim, birbirimizi dinlemeyi öğrendiğim yıllardı. Ailemin bana inancının, babamın yıllarca tüm hafta sonunu benim müzik yolculuğuma ayırmasının değerini her geçen sene daha iyi anlıyorum.
Müzisyen olmayan ama müziği çok seven bir aileden geliyorum. Konservatuvar öğrencisi olana dek evimizde piyano yoktu, o yıllarda zaten yeni piyano satışı da yoktu, ikinci el iyi bir piyano bulabilmek epey güç olmuştu. İlk piyanom hala İzmir’de ve tam 100 yaşında.
Konservatuvara kaç yaşında başladınız ?
İlkokuldan sonra, 11 yaşında konservatuvar sınavlarına girdim 1985 yılında piyano eğitimime başladım. Sınav sonrası kayıt olmak için annemle binadan içeri adımımı attığım an duygum “işte burası benim okulum” olmuştu. Sonra eksik söylemişim dedim, orası bana yuva oldu.
Konservatuvar eğitimi uzun ve zorlu bir eğitim, pek çok ders bire bir olduğundan hocalarımız aynı zamanda rol modelimiz, mentorumuz gibiydi. Ana branş dersi, oda müziği, solfej, armoni, koro, deşifre, müzik tarihi, mitoloji ve müfredattaki diğer dersler eş zamanlı alınıyor.
Okulumuz akşamları da çalışmaya açıktı, etüt saatlerimiz olurdu, hem sabah erken derslerden önce hem de sonra her gün 7-8 saat piyano çalışırdım. Ve ne kadar severek çalıştığımı anlatamam. Piyano başında müzikle kendi kendime geçirdiğim uzun çalışma dönemi ve sonra sahnede bu anları seyircilerle paylaşmak çok özel ama bir o kadar da sağlam sinir yapısı isteyen bir durum.
Hep TRT Radyo 3 dinler, her hafta düzenli olarak konserlere, opera ve bale temsillerine giderdim. Oradaki çalışmaları, provaları görmek başlı başına dersti. O yıllarda senfoni orkestrası konserleri için gelen konuk şef ve solistler ben ve konservatuvardaki arkadaşlarım için uluslararası profesyoneller ile tek bağlantıydı ve büyük şanstı.
İyi ki sanatın uyruğu, sınırları yok!
Konservatuvarda bana bilgi ve birikimlerini sevgiyle aktaran hocalarım oldu. Hatta anlatması kısa ama kalbimdeki yeri büyük olan bir anekdotu anlatayım. 2006’da Doçentlik sınavlarına hazırlanırken konservatuvarda sabah çok erken saatlerden gece yarılarına dek uzun saatler piyano çalışıyordum, eve sadece uyumak için gittiğim bir yıldı.
Beni yetiştiren Seçil hocam ev yemeği yiyecek zamanım olmuyor diye bana aylarca her gün yemek getirdi. Öğrencilik zamanında kurulan o bağ öyle kıymetli ki, o uzun hazırlık süreci, hocamın beni akademik hayata başladıktan sonra düşünmesi ile hala gülümseyerek andığım, daha anlamlı zamanlara dönüştü. Müzik eğitimim süresince konservatuvardaki hocalarım ve sonrasında da hayatıma dokunmuş tüm öğretmenlerime şükran borçluyum.
Türkiye’deki müzik eğitimiyle Hollanda’daki müzik eğitimi arasında farklar ve benzerlikler nelerdir? Sizce bu farklılıklar müzikal yetenekleri nasıl etkiliyor?
Türkiyedeki konservatuvarlar, sanat eğitimi veren okullar Cumhuriyet’in kazanımlarından biri. Detayına girmeden çok kısa söz etmek isterim; Cumhuriyetin ilk yıllarında yetenekli gençlerin Fransa’ya gönderilerek ileri müzik eğitimlerini tamamladıktan sonra, önce Musiki Muallim Mektebi sonrasında da Türkiye’deki konservatuvarlara Fransa’daki müzik eğitim sistemini uyarlamışlar.
Yetenekli genç dediysem A. A. Saygun, U. C. Erkin gibi önemli Türk bestecilerimizin de içinde bulunduğu bir grup müzik insanından söz ediyorum. Türkiye’de, bir iki bölüm hariç tüm bölümlerde müzik eğitimi, ilkokuldan sonra, konservatuvar yetenek sınavları ile tam zamanlı olarak başlar ve orta okul, lise, üniversite yüksek lisans, sanatta yeterlik hep aynı çatı altındadır.
Hollanda’da ise kimi konservatuvarda HAVO’nun ilk yılından başlayarak tam zamanlı öğrenci olunabilirken, kimilerinde yarı zamanlı program sonrası liseden sonra tam zamanlı olunuyor. Görebildiğim kadarıyla temel fark eğitimde iki ülke arasında gördüğümüz kültürel farklar. Her konservatuvarda bulunan bölümler ve kriterleri farklı.
Bireyselliğin önde olduğu özgürlükçü yaklaşım burada da kendini gösteriyor.
Kendi sesini bulmak, yaratıcılık Hollanda’da daha önemle üzerinde durulan noktalar. Hollanda’da alan değiştirmek her konuda yaygın, farklardan biri de bu. Esneklik, alternatifler hep var.
Benzerlikler ise azımsanamayacak kadar fazla. Çok sevmek, istek, motivasyon, disiplin, cok çalışmak, ciddiyet, mikro detayları öğrenmek, sabır, artistik bir bakış açısı, birlikte müzik yapma becerisinin geliştirilmesi.
Sanat eğitimi almak isteyen bir aday aslında her zaman iyi öğretmen, mentor, rol model arar, okul ikinci plandadir. Ben Hollanda konservatuvarlarındaki başarılı Türk öğrencilerini büyük bir gururla izliyorum.
Yetenekler doğuştan mı gelir sonradan mı edinilir?
Yetenekli olmak önemli ama yeteneğini hiç kullanmayan öyle cok kişiyle karşılaştım ki, yeteneğin hiç bir zaman tek başına yetmeyeceğini düşünürüm. Yaratıcılık, sabır, doğru yönlendirme, öğretmen ve öğrencinin uyumu, doğru ve düzenli çalışma da yeteneği geliştirecek unsurlar.
Piyano eğitiminin çocukların gelişimine nasıl katkıda bulunduğunu düşünüyorsunuz?
Çocukların, müzikle, dansla, resimle, renklerle ilgilenmeleri onların hayal güçlerini, yaratıcılıklarını fark etmelerine yardımcı olur. Piyano çalmak özelinde ise sağ sol hemisferin dengeli kullanımına olumlu etkisi olduğu biliniyor.
Piyano pratiği, iki elin eşit görevlendirilmesi algı ve kavrama becerilerini artırır.
Düzenli piyano çalışmanın hafızayı geliştirdiği, azim, çalışkanlık ve yaratıcılık gibi kazanımları olduğu da biliniyor.
Çocukların piyano çalmaya başlaması için ideal bir yaş var mı?
Piyano çalma yaşı, her çocuğa göre farklılık gösterebiliyor. Her çocuğun yatkınlığı, temposu ve motivasyonu farklı. Erken başlamanın artı olduğunu söyleriz ama söz gelimi çok geç başlamış biri de kararlılıkla çalışıp kısa süre içinde epey yol kat edebilir.
Piyano çalmak için en önemli beceriler nelerdir? Öğrencilerinizi piyano çalmada başarılı olmaları için hangi yetenekleri geliştirmeleri konusunda teşvik edersiniz?
Piyano çalmaya aslında genişletirsek bir enstrüman çalmaya yeni bir dil öğrenir gibi yaklaşılabilir. Gösterdiginiz ilgi, sevgi, süreklilik, dikkat, motivasyon ilerlemek için en önemli anahtar.
Hobi olarak elbette herkes bir enstrüman çalabilir. Bunu az önce de söyledim belki tekrar olacak ama yetenekli olmak kolaylıklara sahip olmak avantajdır ama yaratıcı ve azimli olmak, kendi en iyisini bulma çabası, yetenek kadar önemli.
Önceliğimiz çocuklarımızın ne sevdiğini keşfetmek. Yöntemler yine çocuğun ilgisine göre çok çeşitli.
Kendini profesyonel piyanist olarak görmek isteyen bir öğrenci ise yetenek, işitme, ritm ve fiziksel yatkınlık gibi kimi becerilere sahip olmasının yanında, tutkusunun müzik olduğunu bilmesi ve sıkı bir çalışmayla her geçen gün sevdiği alanda adım adım gelişebilir.
Donanımı için sürekli farklı müzikler dinlemek, filmler, tiyatro, izlemek, edebiyatla, doğayla, resimle, renk kompozisyonlarıyla, iç içe olmanın büyük katkısı var.Öğretmen- öğrenci iletişimi, uyumunu da çok önemsiyorum.
Dünyanın en iyi öğretmenlerinden biri ile çok yetenekli bir öğrencinin birlikte çalışmasının yüzde yüz çok verimli olacağının garantisi yoktur. Tam da bu nedenle yetenekli bir piyanist kendini geliştirmek için ihtiyacına yönelik bir piyano pedagogu, öğretmen, usta arar.
Piyano eğitiminde en sık karşılaşılan zorluklar nelerdir? Öğrencilerinizin bu zorluklarla başa çıkabilmeleri için hangi stratejileri önerirsiniz?
Bu soruyu yine müzik olarak genişleteyim isterim. Bence profesyonel müzik eğitiminde en büyük zorluk öğrenciyi kendi duygusunu, rengini, sesini, tınısını bulması konusunda yüreklendirebilmek ve müziğin katmanlarını, derinliğini anlamasına katkıda bulunmak.
Bunun için az önce sözünü ettiğim diğer sanat dalları, müziği daha iyi anlamak, derinleşmek için can suyu olabiliyor.
Çok küçük yaşta başlayan yeteneklere ise sevdiğimiz şeyler için emek vermek gerektiğini anlamasına yardımcı olmak, yaratıcılığını, hayal gücünü, çalışma alışkanlığı ile bir araya getirmesi zaman alabiliyor.
Hobi olarak ya da konservatuvar eğitimi olarak erken yaş grubu için de ailenin ilgi, destek ve yönlendirmesine çok ihtiyaç duyuluyor. Öğrenci, öğretmen, aile işbirliği öğrencinin müzikal gelişimi için önemli bir üçgen.
Çocukların sanatla tanışmasının, onların gelişimine nasıl katkı sağladığını düşünüyorsunuz?
Sanat, çocukların ilgi alanlarının keşfi için çok renkli ve çeşitli olanaklar sunar.
Hayal gücü ve yaratıcılığı besler, geliştirir. Farklı sanat dalları ile duygularını ifade edebileceği yeni bir yol daha edinebilir.
Sahnede topluluk önünde performans becerisi kazanır. Çocuklara ilgi duydukları sanat dallarıyla tanışmak ve derinleşmesi için zaman tanımak gerekir. Tüm bunlar çocuklar için kıymetli kazanımlar ama sahiden çocuğun kendi isteği, motivasyonu varsa!
Hepimizin ilk ama en öncelikli isteği, çocuklarımızı mutlu görmek.
Elbette herkes profesyonel müzisyen olmayacak, gerekli de değil. Dinleyici olmak öyle değerli ki. Sadece klasik müzik özelinde değil, çocuklardaki müzik damak tadını geliştirmek için her tür müziğin iyi örnekleri ile karşılaşmasını sağlamak, yönlendirmek önemli.
Çocuklardaki müzik damak tadını geliştirmek tam olarak anlama geliyor?
Her müzik türünde iyi olanı çocuklarımızla tanıştırmak, onların beğenilerini keşfetmesinde rol oynar. Louis Armstrong’un dediği gibi “İki tür müzik var; iyi müzik ve kötü müzik ben birincisini dinlerim.”
Ayrıca konserler, tiyatrolar, müzikaller, şarkılar, müzeler, kitaplar, resim ve dans performanslarıyla buluşturmak, drama, doğaçlamaya yönlendirmek; çocukların ilgisine göre seçenekler çok.
Öğrenciyken, öğretmenlerim benim rehberim oldu. Şimdi ise en çok öğrencilerimden öğreniyorum. Onların derin, içten, dürüst ve yaratıcı bir dünyası var. Hep yeni şeyler öğrenerek bildiğimizi, yordayabildiğimizi geliştirerek yapabildiğimiz her iyi şeyi çocuklarımıza borçlu olduğumuzu düşünüyorum.
Platon’dan bir alıntıyla bitireyim.
“Müzik evrene ruh, düşünceye kanat, hayal gücüne can ve her şeye hayat verir.”
No Comment