Basketbol

Basketbol

Çocuklarımız değil mi? Çocuklarımız çok önemli. Peki ya biz, bizler daha önemsiz miyiz? Evet Antonyo, esas fokuslanılması gereken konu işte tam da burası.

Biz ebeveynlerin kendilerini nasıl da önemsizleştirdiklerini anlatıyorum zaten ve bu yazıyı okurken eminim hikayeler çok tanıdık gelecek. Hatta Allah Allah epeyce kesişmiş yollarımız demek, nasıl olmuş da hiç fark etmemişim şimdiye kadar, yaşadıklarımı hem de tıpkısının aynısını anlatıyor, inanamıyorum falan olacaksınız yani.

‘Modern çağda’ çocuklarımız üç beş yaşına geldiler mi, spora başlamak için geç olmuş sayılıyor. Onların herhangi bir spor dalı ile meşgul olması ne kadar da naif bir arzu, öyle değil mi? Zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olmalarını kim istemez ki? Soruyorum, kim?

Peki ya gerçekten öyle mi? İçimizden neler çıkıyor, bu yanımda oturan veli aylardır benimle antrenmanlara gelen, spor ahlakından tutun da olması gereken tüm değerlerle ilgili ahkam kesen kişi değil miydi? Ne ara, maçın hangi dakikasında yanımdaki hödö hödöye dönüştü?

Bu spor hikayesi hatta müzik ve resimi de katabiliriz içine çok sade çok olağan şekilde girer hayatımıza. Çocuklar sokakta oynayamaz, tabletten televizyondan başını kaldıramaz ve biz onlar adına şişeriz, genleşir ve yükseliriz.

Hareket etmelerini sağlamak, yaratma arzularını teşvik edici aktiviteler bulmaktır hedefimiz.

Modern dünyanın dayatmalarından biri daha çıkıyordur karşımıza. Aşılması gereken bir engel ya da daha ziyade ulaşılması gereken bir hedef gibidir çocuğun spor ve sanat gibi aktif bir hayatla tanıştırılması. Yani tek amaç tabletini kapatsın, ekrandan kurtulsun, evden çıksın, biraz insan görüp sosyalleşsin, fikren ve fiziken yorulsunken bu hedeften ilk şaşma özellikle annelerin kendi aralarındaki konuşmalardan ortaya çıkıyor.

Kur yaptığınız kişiye karşı sıradışı ilk hareket veya ilk iltifat sözcüklerinin iletilmesi sonrasında durup durup heyecan duyduğunuz gibi ya da köşeden dönerkenki çarpışma gibi tesadüfen ve şok edici, yani hiç mi hiç akılda yokken oluyor bu işler. Bir hayal canlanıyor kafanın içinde, sahnenin ışıkları yanmaya başlıyor sanki.

-Biz eskrime yazdırdık, buradan milli olursa üniversite sınavında ek puan veriyorlarmış kuzucum. Sizinki de gelsin, beraber giderler. Hem çok zevkli bir spor.
-Bilmem ki!

Kadınların özellikle annelerin kendi aralarındaki samimi görünen konuşmalarının altında derinlerde bir şeyler yatıyor, bir hırs küpü. Ben öyle iyi bir anneyim ki; çocuğumun geleceğini sağlığını, huzur ve refahını herkeslerden önce ve daha iyi düşünür, onun yoluna çıkabilecek engelleri hesap edip sorun daha ortaya çıkmadan yok ederim.

Mesaj çok net; memlekette her ne olursa olsun benim çocuğumun yolunu kimse kesemez kardeşim. Bir meydan okuma var burada benden söylemesi. Annelerden korkulur.

Peki ne oluyor sizce sonra. Eve gelince o anne bu bilgiyi unutabilir mi kolay kolay. Milli olacak ha! Kimsenin tercih etmediği bir spora yönelip 8-10 çocuğun arasından sıyrılarak milli olup üniversite sınavında ek puan alacak. Bak bak bak baaaak!

Bir anne olarak ben bunu nasıl düşünemedim. Vay bana vahlar bana… Anneler arasında çok derinlerdeki o canavar hareketlenmeye başladı bile. Yatsa yatamaz, uyusa uyuyamaz yattığı yerde artık. Dayanamaz hiçbir güç onun karşısında, o çocuk geride kalamaz arkadaş, ne yapılacaksa yapılacak.

Anne başladı mı araştırmaya, çok kısa bir zamanda tarar tüm çevreyi, bilmiş annelere sorar evvela. Anneler de gururla anlatırlar kendi bilmişliklerini. Kimisi jimnastiktedir daha üç yaşından beri, kimisi okçuluk takımına girmiştir bile, engelli koşanlar mı görmedik, yüzmeden alıp futbola, oradan alıp basketbola, tenis, voleybol bale…

bale

Aklınıza gelebilecek bilimum sporlar düşünüldükten sonra bu kursların en güzeli bulunur ve en iyi hocalara emanet edilir bu küçük insanlar. Herkesin en samimi haliyle sadece çocuğun bir miktar sosyalleşmesi, bir miktar hayal gücünü artırmak iken isteği, bir anda sporun yarışmacı ruhuyla beslenen o derinlerdeki hırs dirilmeye başlamıştır iyiden iyiye.

Bunu fişekleyen faktörlere ve çığrından çıkışına geliyorum, Antonyo; sen sen ol, koru kendini bu zulümden diye.

Yeğenim, işte tüm bunların farkında olarak böyle bir ruh haline bürünmek istememesine rağmen baleyi çok sevdiğinden henüz daha altı yaşında kursa kayıt olmaya gittiğinde bale öğretmeni vücut yapısının baleye uygun olmadığını, ne kadar uğraşırsa uğraşsın yarışmacı olamayacağını söyleyerek kayıt olmasına izin vermedi. Breh breh breh…

Bale konusunda ekol bir Türkiye mi vardı da biz duymamıştık. Bu nasıl bir yaklaşımdı da altı yaşındaki bir çocuğun gözünün içine bakarak onun bale yapamayacağını söyleyebiliyordunuz. Hem de daha okuma yazma dahi bilmemesine rağmen ‘ Köpekler Bale Yapamaz ‘ kitabını ezbere okuyabildiği halde, hem de kitaba göre herkeslerin bale yapabileceğine inandığı halde…

Nasıl kötü yaklaşıyoruz olaylara değil mi, kabul etmek mümkün değil. Diğer bir yandan da nasıl kışkırtıyor insanı ama. Hayır benim çocuğum en iyi nereye ise oraya gidecek, ondan eğitim alacak. Belki de orada olmanın neticesidir reddedilmek, kim bilir?

Ya da başka bir durumdan bahsedeyim mesela. Kızımızı anaokuluna kayıt için gittiğimizde, biz burada cumhurbaşkanı olacak çocuklar yetiştirmeyi hedefliyoruz falan diyerek bizi karşılayan öğretmenlerin karşısındaki o şaşkın halimiz geliyor aklıma.

Ne yani daha 3 yaşında, el kadar bu çocuk ya, bezden kurtulalı ne kadar oldu daha ve emzik ile amansız bir mücadele içindeyiz hala. Siz cumhurbaşkanı diyorsunuz. Bu ne saçmalık hocam diyemeden terk ediyoruz orayı tabi.

Yeğen baleye gidemedi ama bizimki ondan epey önce gitmişti. Jimnastike de, baleye de, voleybol, basket, tenis, resim ve piyano dahil gidebileceği kursların neredeyse tamamına da gitti. Hepsinde aynı hüsran! Keyifle geçirilen saatlerin ardından bir yarışma sevdası başlıyor ki; evlere şenlik.

Hocalar sertleşiyor, antrenmanlar ağırlaşıyor, aynı hareketlerin sıkça tekrar edilmesi can sıkıyor derken kostümler, üniformalar falan epeyce de masraf oluyor tabi ama değmez mi? Biricik çocuğumuzu sahnede görmek gibisi var mı yani? Resminin bile yarışmaya katılması çok önemli değil mi? Değil mi ama?

Değil kardeşim, değil. Yüz bin kere değil. Bu zulme çokça maruz kalmış biri olarak söylüyorum ki; açmak lazım mühürlenmiş gözleri. Bir hata var bu işte besbelli. Bir insan evladı menfaati yoksa ancak kendi bale yapamayan çocuğuna katlanabilir, daha fazlasına değil.

Beş dakikalık bir sahne performansı için yüz kadar tanımadığın çocuğun ipe sapa gelmez gösterisini saatlerce seyretmek için sınırsız zamanlarımız olduğu sanılıyor galiba. Kime hizmet ediyor tüm bu saçmalık ve hangi duygu okşanıyor acaba? Birileri para kazanıyor orası kesin de, bizleri nasıl her defasında aynı tuzağa düşürüyorlar, yani parasını vereyim ama beni bu zulme mahkum etmeyin lütfen de diyebilir insan.

Sahnenin şakası yoktur Antonyo, ışıklar sana çevrilip de seyirci sustuğu andan itibaren saniyelerin hesabı vardır. Her nasılsa ölüm bile bekler sırasını o anda. Zamanla yarışılan bir iştir bu sonuçta, çocuğun da kukla olduğu bir sahnedir aslında. Müthiş bir stres yüklüdür herkeste ve kibrit çaksan patlayacak bir elektrik oluşur sahne arkasında. Nedense?

Şuncacık çocuğu bütün bu karmaşa içinde birilerine teslim etmiş gergin annelerle doludur zaten salon. Çekilmesi gereken videolar, fotoğraflar bir yana, yıllardır sanat adına en son ne zaman bir etkinliğe katıldıklarını hatırlayamayan bir sürü insanın heyecanı…

Her şey çok abartılı değil mi? Ve her şeyin o kadar abartılı olduğu, tüm bu saçmalığa bir son verilmesi gerektiği tam olarak ne zaman idrak ediliyor, biliyor musunuz?

Orgazmın doruğunda… Tüm aydınlanma orada gerçekleşiyor. Flaşlar patlarken yani. Çocuğunuz sahnede gösterisini yaptı, alkışlar falan, her şey de harika olsun ama bitti nihayetinde. Başkaca da çıkmayacak sahneye. Sizinkinden sonrakilerde sıra. Bak, anons ediliyor; şimdi sahneye 3 yaş grubumuzun ‘Kelebekler Dallarda’ gösterisi geliyor…

Alkışlar, alkışlar derken çevrenize baktığınızda az önce sizin kendi çocuğunuzu sahnede görürken heyecan duyduğunuz şeye, başkalarının da aynı heyecanı duyduğunu, oysa bu kez sizin hiç mi hiç heyecan duymadığınızı fark ettiğiniz anda rüya bitmiş oluyor.

Saatlerce sürecek olan zulme hoş geldiğiniz dank etmiş oluyor işte. Son pişmanlık da fayda etmez artık. Gitsen gidilmez, satsan satılmaz, kapana kısıldın bir kere Antonyo. Zevk almaya bak diyeceğim ama sahnedeki bale sanat değil ve başkalarının çocuklarının yaptığı abukluklar da komik olmuyor o aşamada.

Sekiz saat yüzme seyreden anneler tanıyorum, sekiz saat basket, sekiz saat jimnastik ve en kötüsü de sekiz saat bekleyen babalardır. Babalar annelerin dolduruşuyla patlamaya hazır fişek olurlar zaten. Mümkün olduğunca uzak dur babalardan Antonyo, başın belaya karıştı karışacak.

Hele hele antrenman çıkışları yok mu? Mahşer günü dersin, hiçbir çocuğun beş dakika boşta beklemeye vakti yoktur ya, babalar anneler arabaları üst üste park ederler, bekleyemez çocuklar çünkü. Bir annenin bir babanın kendi kendisini en çok önemsizleştirdiği yerdesin Antonyo. Bak bir sürü şoför anne ve baba, az biraz geç geldikleri için hesap da verip özür diliyorlar çocuklarından.

-Korktun mu bizi göremeyince? Özür dilerim kuzum. Ah şu baban yok mu, kaç kez dedim erken gitsin diye…

Maçımız var Menemen Belediyesi ile Batı Basket kıyasıya bir maça çıkıyor. Gruptan çıkmak için oynuyorlar, kim galip gelirse çıkacak gruplardan. Aman tanrım o da ne? Kurallar tartışılıyor, anlamakta güçlük çekiyorum.

Diğer veliler konuya hakim. İlk defa duyduğum kurallar bunlar. Neler oldu, ne ara gülüp eğlenmeye geldiğimiz maçlar ciddiye alınır oldu. Meğer kural şöyleymiş; on yaş altı çocukların oynadığı maçlarda takımdaki tüm çocuklara şans verilmesi için bir oyuncu dört periyotluk maçın sadece iki periyodunda oynayabiliyormuş.

Takım on kişi olduğunda sorun yok ama takım sahaya eksik çıkarsa matematiksel olarak birkaç çocuğun ikiden fazla periyotta sahada olması gerekiyor. İşte tam da bu durum için bir istisna giriyormuş devreye, adil bir kural koyucunun adil olmaya çalışırken spor ahlakından ve pedagojiden bu kadar yoksun bir kural tesis etmesine çok nadiren rast gelirsiniz. Ancak memleketimiz bu ve buna benzer adalet dağıtımıyla mahir bir ülkedir. Neticede birçok konu her işte bir hayır vardıra bağlanır zaten.

Evet istisna odur ki; iki periyottan fazla oynayacak oyuncuya karşı takımın antrenörü karar vermektedir ve tabi ki, spor ahlakından yoksun hocamız da maçı kazanmak adına karpuz seçer gibi oyuncularımız içinden en yeteneksiz olanını bulmaya çalışmakta, oturtup oturtup kaldırarak, en çelimsiz, en zayıfı bulmaya özen göstermektedir.

basket

Hikayemizin kahramanı işte o çocuk olsun bugün. RIDVAN. Bütün alkışları ona gönderiyorum yine. Sahada ağlaya ağlaya oynadı maç boyunca ve babası tüm bu rezilliğe dayanamayıp bizim hocaya saldırınca, kavga kıyamet küfür ile birlikte tüm rezillik saçılıverdi ortalığa. Bir küçük çocuğun basketbol hevesi suçlusunun kim olduğu belli olmayan bir düzen tarafından yok edilirken babanın çocuğu üzerinden var olma, hayata tutunma çabasının altındaki anneyi de görebiliyorum aslında.

Çoğu zaman ben de, oğlum maçta iyi bir rebount aldığında, güzel bir şut çektiğinde, turnike attığında falan aşırı duygulanırdım, hele de maçın kritik bir saniyesinde eline top geldiğinde benim de kalbim onula bir atar dururdu güm güm. Lakin çocuğu top süren babaların at yarışlarındaki gibi bağırmasına gülmekten başka hiçbir şey yapılamaz Antonyo. Dedim ya uzak durakcaksın, o kadar. Babamla gitmiştik de bir kere basket maçını seyretmeye oğlumun, babam gülmekten yerlere yattıydı, çocukların bir top peşinde ölümüne mücadelesine eşlik eden velilerin akıl almaz heyecanına.

On yaşındaki bir çocuğun serbest atış atarken rakip takımın velileri tarafından ıslıklanmasına da, koltuklara vurarak dikkatini dağıtıp sayıyı kaçırmasına sevinmelerine de, hakemin hatalı bir kararına aşırı tepki göstererek diskalifiye olan hocalara da, salondan polis marifetiyle çıkarılan velilere de şahit oldum Antonyo, inanmazsın. Hem de Teksüt Bandırma ile Bornova Belediyesi on yaş altı kategori basketbol maçında ha Eurolig finalinde değil yani.

Tüm bu davranış bozukluklarını Almanya’ da doğru bir şekilde spor nasıl yapılır gördükten sonra kavrayışıma ne demeli. Bir şeylerin yanlış olduğunu göre göre ama neyin yanlış olduğunu anlayamadan geçiriyoruz ömrümüzü. O yüzden herkes çok bilmiş bizde. Hemen herkesin, her şey ile ilgili fikri var, doğrudur da çoğu aslında, çünkü her şey yanlış Antonyo, başından sonuna kadar hemen her şey hem de malesef. Nasıl düzelir diye de sorma. Böyle seviyorsan şanslısındır bu güzel ülkede. Yoktur başka çaresi de…

Haftaya çok güzel bir çocuk kitabı yayınlayacağız, hazır olunuz…

ERSİN EREN

aysaa

Related Posts

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

11 Comments

  1. Yine çok doğru temas Ersinim, biz de Cimnastik için şavkara gittiğimizde dedim benim çocuğum Türk Cimnastiğine katkı yapsın istemiyorum spor bizimkine bir hareket bir esneklik katsın istiyorum hiç bir zaman yarışmacı olmayacağı bir sınıf var mı? Yok dediler zorla ritmik kısmına seçtiler haftada 3 gün 4 er saat antrenman, bezdi tabii, mayolar simler yarışma otelleri ve hemen koşarak uzaklaş… noolurdu kızım hala kibar kibar yandan yandan gitseydi canı yanıp bacaklarına oturup altına işetecek kadar ağlatmasaydınız da kaçmasaydık.

  2. Hayat yarıştan ibaret mi? Sorusunun cevabıydı bu yazın Ersin Hocam… emeğine kalemine sağlık…

  3. Daha 12 yaşındayım okul takımında yarı finale kadar karşımızdaki rakiplerin maça çıkmaması sonucu gelmişiz tramva olmuş unutamıyorum 3.periyotun son 2 saniyesi servest atış aldım ilkini attım ikinciyi atamadım 66 66 oldu skor periyot bitti ardından benche döndüğümde benden bir sınıf büyük bir cocuğun velisi mola boyunca beni azarladı hocamızda sağolsun ağzını açıp tek kelime etmedi son periyotta moralim bozulduğu için girmedim oyuna takımdada başka uzun olmadığı için kaybettik sonuç olarak velilerin bir oyuna bukadar karışması çok saçma ilerde profesyonel oldu diyelim pro lig maçındadamı gidip serbest atış kaçıran oyuncuyu azarlıyacaklar :/

  4. Şimdi bir basketbol maçında salondayız. Hemen arkamızda da vahşice çocuklarına bağıran veliler var. Ben de senin yazdıklarını okurken onlara gülüyorum. Dediğin gibi, maalesef gülüp geçmekten başka yapılacak bir şey yok güzel ülkemde.

  5. Hepimizin yakalandıgı tuzakları çok doğru teslit etmişsin Ersin kardeşim
    Çocuklarımızı maalesef coğu zama yarış atına çeviriyoruz
    Yaptıgı etkinliğin vucut ve ruh sağlıgı için oldugunu anlamaz anlatamaz isek sonuç hüsran oluyor
    Teşekkürler

  6. İnsanın hayal etmesini her seferinde daha çok düşündürmesini ve anlatılması gereken şeyi alıcıya çok güzel bi dille aktaran
    biraz gözleri açmaya birazda rehber olmaya çabalayan babacım
    vay be baba
    en duygusal en içten sen anlatıyorsun akla gelmeyen şeylerin aslında ne kadar değeri olduğunu fark ettiriyorsun
    tespitlerinide yorumlarınıda eleştirilerinide seviyorum bazen sivri dilli ama bi o kadar da dokunaklı
    ilham veriyor okudukça heves ediyorum bende yazmaya

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

İlginizi çekebilir

Dil secenekleri

Tags