Almanya’da Okul Türkiye’de Takıl

Almanya’da Okul Türkiye’de Takıl

Türkiye’ de eğitim sistemini anlayamadık ama bakalım Alman eğitim sistemini anlayabilmiş miyiz?

Bu yazı dizisinde sizlere Almanya’ da çocuklar eğitime nasıl adapte olur, bu duruma eğitim sistemi nasıl yaklaşır, öğretmenler ve sınıf arkadaşları entegrasyona nasıl bakar, Türkiye’ deki eğitim sistemi!!! ile arasındaki şekli ve içerik olarak farkları nelerdiri, anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım ve tabi bütünü anlamadan parçasını anlamak da mümkün olmaz diyerek, Almanya’ da günlük hayatta yaşadıklarımdan da bahsedeceğim.

Öncelikle ben kendim bizzat tüm eğitim öğretim hayatım boyunca Türkiye’ de 1987-2002 yılları arasında deneme tahtasına dönmüş bir sistemde nihayetinde hukuk fakültesinden mezun oldum. Bu dönem içerisinde İzmir gibi Türkiye’ nin okuma yazma oranı en yüksek ve görece en iyi eğitim almış insanların yaşadığı, nezih bir ilin farklı semtlerinde okudum. Bu sebeple eğitim sistemi hakkında yorum yaparken kendimi soyutlayarak konuyu incelemeye çalışacağım.

Daha çok kaybedenler, daha çok silinenler, dahası şöyle azıcık bir destek, azıcık bir göz göze gelmeyle düzelecek çocukların nasıl kayıp gittiklerine ve devletin ve toplumun bu kayboluşlara nasıl kayıtsız kaldığına, küçük çocuğu yaramaz, hayta, serseri, akılsız ve ilerleyen zamanlarda çapulcu, hırsız, hapçı daha da ilerleyen zamanlarda düşman, vatan haini ilan edip tamamen yok etmeye yönelik bakış açısını irdelemeye çalışacağım. İyi okumalar…

Bizim dönemimizde ilk okul beş yıllıktı ve ardından anadolu liseleri için sınava giriliyordu. Henüz daha 10-11 yaşındayken bir sınava hazırlanmanın o yaşta bir çocuk üzerinde ne kadar büyük baskı yarattığını, o tarihlerde yazdığım şiirlerde ve günlüğümdeki notlarda çok açık bir şekilde görmek mümkündür.

Sınav zamanına kadar tamamen temel davranış kalıpları içinde aile ve arkadaş çevresinde kabul görmüş bir çocuğun başarılı olmak, zeki olmak, diğerlerinden daha iyi olmak, geleceğin kurtulması gibi son derece muğlak konuların saçma sapan sorulara kısıtlı bir zaman diliminde verilen cevaplara göre test edildiği bir sisteme dahil edilmesi karşısındaki çaresizliği dikkat çekicidir.

Kayıp edilen, öz güvenini kaybeden, yetersizliklerine ve başaramayacaklarına kanalize olmuş nesiller heba edildiler, gözlerimizin önünde ve heba edilmekteler göz göre göre…

Yaşanan o baskıların altında ezilen kaç küçük beden, kaç küçük akıl vardı acaba? Kazandıklarımız, kayıp ettiklerimizden çok muydu ki? Alman eğitim sisteminin başarısı neydi peki? En başından söylemeliyim cevabı belki de; Alman eğitim sistemi en düşük seviyedeki öğrenciyi bile sistem içinde fayda yaratacak bir alana entegre etmekte mahir bir sistem.

Başarısızlıklara odaklı olmayan, her durumda karşına seni tatmin eden bir kapı açarak motivasyonunu yükseltmeyi hedefleyen oldukça kökleşmiş bir sistem. Almanya’ nın bu eğitim sistemi ile yakalamış olduğu yüksek refah seviyesi de eğitim sistemine olan güveni pekiştirmiş durumda. Yani Oma, Opa’ dan başlayarak Mama, Papa ve dahası çocuklar yani torun tombalak herkes benzer derslerden girdikleri sınavlardan almış oldukları notlara dair ortak bir hikayeden konuşabilirler.

Mesela Abitur dedikleri lise bitirme sınavı sözlü ve yazılı olarak neredeyse ezelden beri uygulanıyor ve her daim öğrencileri zorlamıştır. Ya da sınav notlarında 1 en iyi notu temsil ederken 5 oldukça başarısızdır ve bu derecelendirme nesiller boyunca değişmeden devam eder. Okullar çocukların gelişim seviyelerine, öğrenme arzu ve azimlerine uygun olarak Grundschle’ den (4 yıllık ilk okul) sonra Hauptschule (temel orta okul), Realschule (orta okul) ve ardından Gymnasium’ da (lise) eğitim görürler. Abitur sınavını geçtikten sonra ise Gynasium’ da alınmış notların puan ortalaması ile üniversiteye katılma hakkına sahip olabilirler ve bu uygulamanın da aynı şekilde hiç değişmeden devam etmekte oluşu bana hep inanılmaz derecede şaşırtıcı gelmiştir.

Özellikle de öğretmenlerin karne notlarını verirken ülke çapında yaratmış olduğu standart takdire şayan. Kısacası tüm güveni sağlayan esas kriter adil bir puanlama sistemi, işin daha da özü; şişirilmemiş puanlar.

Buna karşılık Türkiye’ de bizzat benim bile tanıklık ettiğim dönemde kredili sistemler, süper liseler, üniversiteye gitmek için ÖSS sınavlarından sonra ÖYS sınavları uygulaması, notların 10′ luk sistemden 5′ lik sisteme geçişi, 4+4+4′ lük düzenler, LGS’ ler, katsayılar, tercih sistemleri, yerleştirme yöntemleri değişmiş ha değişmiştir.

İstisnasız her sene öğrencilere sistem olduğu söylenen bir uygulama dayatılır ve çocukların üç kuruşluk akılları da başlarından alınarak zaten telaşlı velilerin haklı endişelerine teslim edilip her türlü fırsat eşitsizliği yaratılmış olur. Bu aşamada ilk ve en önemli kriter olan puanlama sistemi yerle bir olur. Böylece sistem temelinden çöker. Biz de yeni baştan imar etmeye soyunuruz.

Bu süreçte iktidar çözümü kendince eğitimi özelleştirmekte görmüş ve etap etap çocuklar özel eğitim kurumlarına yönlendirilmiştir. Devlet okullarının itibarsız, tercih edilmez, güvenilmez okullara dönüşmesine göz yumulmuş, imam hatiplere toplumsal bir görev ve sorumluluk yüklenmeye çalışılmıştır.

Gelinen aşamada neredeyse tamamen ticarete dökülmüş bir eğitim hayatında öğretmeninden tutun, veliye ve hatta öğrenciye kadar eğitimin tüm bileşenlerinin memnuniyetsizlikleri tavan yapmış durumda. Müthiş bir belirsizlik, kara bir bulut gibi bu insanların üzerine çökmüş ve çaresizlik hissinin yaratmış olduğu yıkım, topluma vermiş olduğu mesaj son derece sarsıcı boyutlara ulaşmıştır.

İşte biz de hayatımızı özellikle bu anlatmış olduğum eğitim sistemi saçmalığının yaratmış olduğu sarsıntının sebep olduğu enkazdan çıkarmayı başarıp kendimizi Alman sistemlerinin çarklarına teslim etmiş olduk. Anlayışlı, sabırlı, sevgi dolu, akıllı, mantıklı, becerikli ve meraklı olmanın mücadele etmek için yeteli olduğunu düşünürdüm ancak engelli kızıma reva görülen kafes, empatiden yoksun bakış açısı, her allahın günü yaşadığımız sorunlar bir noktada bizi de bezdirmişti.

Böylece büyük kızım henüz 14, oğlum 12 ve engelli kızım da 6 yaşındayken pes edip ayrıldık Türkiye’ den. Orada başımıza gelenleri sizlere anlatmayı deniyor olacağım dostlarım.

Almanya genel olarak üst düzey yeteneklerin, zekası ve yaratıcı yönü yüksek bireylerin değil kendi işleyen sistemini bozmayacak, dönen çarklardan biri olacak adayların peşinde gibi. Kimseyi oyunun dışında bırakmadan, küstürmeden, hiçbir işe yaramaz diye nitelendirilebilecek birey için bile işe yarar bir ortam yaratmayı başaran ve bu yönleri ile kesinlikle saygı duyulması gereken bir sistem.

Bu konularda her türlü övgüyü fazlasıyla hak ediyor. Benim de bir parçası olduğum eğitim sisteminde çok kolay bir şekilde göz ardı edilip suça sürüklenecek, potansiyel bağımlı, şiddete meyilli bireylerin dahi Alman eğitim sisteminde nasıl bir düzen ve saygı içerisinde topluma kazandırıldığına çokça şahit oldum.

Diğer yandan şöyle de sanılmasın ama; Almanya’ da okuyorsun ve mutluluğun tüm kapıları sana açılıyor. Yapmaktan keyif aldığın her türlü iş, rahat hayatlar, dünyanın tüm nimetleri işte karşında. Durumun böyle olmadığının da farkında olmak gerekir.

Ömrü boyunca güneş doğmadan, buz gibi havalarda evden çıkan, toplumsal sözleşme kapsamında yapması gereken tüm ödevleri harfiyen yerine getiren öğrenciler, veliler, öğretmenlerden oluşan vatandaş kesimi ortalama bir hayat yaşıyor; çok çalışıyor, hesap kitap yapıyor, har vurup harman savurmuyor, karı koca bu şekilde bir ömür tasarruf yapıp ancak bir ev sahibi olabiliyor. Bunun Almanca bir adı bile var : Schaffe schaffe Häusle baue…

Eğitim sisteminden aile ilişkilerine, yemek alışkanlıklarından sofra düzenine, çalışma hayatından Alman bürokrasisine kadar 20 yılı aşkın zamadan bu yana yaşadıklarıma bir de benim gözümden bakıp Almanya’ yı tanımak isteyenler beni takip etmeye başlasınlar madem. Eğrisiyle doğrusuyla işte size Almanya…

Ersin Eren

aysaa

Related Posts

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Farklı Yolların Ortak Noktası: Yol-Kat’ın Arkasındaki Güçlü Kadınlar

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Kanserle Dans: Ebru Janssens Kayan’ın İlham Veren İyileşme Yolculuğu

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Azim, Çaba ve Başarının Hikayesi

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

Cito ve IEP Arasındaki Fark: Eğitimde Bireyselleştirmenin Gücü

12 Comments

  1. …Ellerine, kalemine sağlık Ersincim. Yine çok önemli bir konuyu oldukça doyurucu bir üslupla ele almışsın…Bu eğitim sistemi benim de çok kafa yorduğum bir konu. Özellikle “2002 den sonra,” eğitimi yozlaştırıp, kamusal olmaktan çıkarıp öğrenciyi “müşteri” olarak, “ticari” özel eğitim kurumlarına itip yüzde doksan beşi niteliksiz ve hedefsiz çocuklar çıkarıp; onları da tekrar özel üniversitelere teşvik ediyorlar. Ayrıca Gayri Safi Milli Hasılanın önemli bir kısmı bu hurumlara plase oluyor. Parası olmayanlara da 50 kişilik “Niteliksiz Liselere,” ya algı olarak “hor görülen” meslek liselerine, ya da İmam Hatiplere zorunlu kılıyorlar. Bu arada “gerçekten nitelikli” liselere çocukların ancak yüzde 6 sı 7 si girebiliyor!…Oysa gelişmiş Avrupa ülkelerinde: fırsat eşitliğinin yanı sıra sınavsız ve adil bir not sistemiyle çocuklar, sınavsız ve kaygısız bir şekilde okullara/ liselere yerleştiriliyor. En önemlisi de eğitim ağırlıklı olarak kamusal nitelikte. Biz toplumsal olarak bu ağır sorunu “kollektif bir bilinç” ve çabayla aşmamız lazım. Bunun ilk adımıda çocukları bu özel “ticari” kurumlardan alıp, “müşteri” değil, “öğrenci” olmalarını sağlamak!

    • Her şey gözümüzün önünde adım adım yapıldı ve biz kör sağır dilsiz tepkisiz öylece bekledik

      • Maalesef kardeşim…Bu konuda etrafımdakileri -naçizane- aydınlatmaya çalışıyorum.

      • Ağzına ve yüreğine sağlık Ersincim. Her zaman ki gibi tarafsız ve objektif olarak bu ülkenin en önemli kanayan yaralarından birine değinmişsin. Paylaştığın ilk fotoğrafta yıllar önce seninle aynı karede bulunmaktan sonsuz mutluluk duyuyorum. Güzel insan.

  2. Merhaba Ersin bey. Babam(Esat E.) yazınızı paylaştı benimle. Belki biliyorsunuzdur biz de sizin anlattığınız konular nedeni ile 48 yaşımdayken bundan 6 ay kadar önce ben, ailem de 18 ay önce radikal bir karar ile Almanyaya yerleştik. Yazınız çok güzel özetlemiş ülkemizdeki eğitim garabetini. İki ülke arasındaki farkı şöyle izah edebilirim ben de; Türkiyede elit %5-10 öğrenciyi seçmek adına geriye kalan %90-95 heba edilirken(ki o elit dilimin aldığı eğitimin de dünya standardı çok düşük), Almanaya’da ise asıl konu o elit olmayan %90-95 lik dilimin topluma yararlı olmasını sağlamak. Böylece bir taraf yeni jenerasyonundan %10 istifade ederken diğer taraf %100 lere yakın istifade ediyor. Hesap bu kadar basit.

  3. Maalesef Ülkemizin en sorunlu kurumu Milli Eğitim
    Almanya ile ilgili yorumlarıni sabırsızlikla bekliyoruz
    Sevgiile kalın

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

İlginizi çekebilir

Dil secenekleri

Tags